Tükendi
Gelince Haber VerOsmanlı İmparatorluğu’nun son yu¨zyılı Avrupalı devletlerin peş peşe endu¨striyel hamleler yaptığı, buharlı makinelerin kullanımıyla birlikte artan u¨retim hızına karşılık gelecek yeni pazarların arandığı, aynı zamanda u¨retimi destekleyip su¨rdu¨recek hammaddelerin peşine du¨şu¨ldu¨ğu¨ bir çağdı. Sanayi Devrimi’nin bu¨yu¨ttu¨ğu¨ iştahla etki alanlarını genişletmek isteyen Batılılar; yer altı ve yer u¨stu¨ kaynakları, işlenmeye hazır ormanları, yeni kurulan demiryolları dolayısıyla en uygun yatırım sahalarından biri olarak Osmanlı topraklarını göru¨yorlardı. Bu sebeple özellikle İngiliz, Fransız ve Alman milletlerinden resmî ve gayriresmî çok sayıda yatırımcı İmparatorluk topraklarına akın ediyordu.
1905 yazında Anadolu’yu, özellikle de Konya, Kayseri ve Ankara ile çevre bölgelerini gezmek u¨zere Tu¨rkiye’ye gelen Alman deniz subayı Hans-Hermann Graf von Schweinitz de benzer bir du¨rtu¨nu¨n yönlendirdiği isimlerdendi. Von Schweinitz’in, eşiyle İstanbul’un Pera’sından başlayan seyahati; Bursa u¨zerinden Ku¨tahya ve Afyon’a, oradan Konya, Kayseri, Nevşehir ve Ankara’ya uzanmış ve yine Pera’da sonlanmıştı. Ku¨çu¨k Asya’da atının u¨zerinde ilerleyen Von Schweinitz, eşiyle birlikte gezip gördu¨ğu¨ yerlerde yerel halkların sosyal, ekonomik, ku¨ltu¨rel ve dinî durumlarını; Anadolu’daki yabancı yatırımcıların faaliyetlerini, madenleri, coğrafi yapıları ve antik eserleri detaylıca anlatmıştı. Ayrıca fotoğraf makinesini ve filmlerini yanından hiç ayırmayan bu asker-seyyah, çektiği yu¨z kadar fotoğrafla da tu¨m seyahatini adeta bir belgesele dönu¨ştu¨rmu¨ştu¨.
Von Schweinitz’in özellikle dikkat ettiği hususlar; Almanların kurduğu demiryolu işletmesinin durumu, Anadolu insanının Almanlara bakışı ve İngilizlerle Fransızlar karşısında Alman nu¨fuzunun gu¨cu¨ idi. Tu¨rk halkından sıklıkla olumlu ifadelerle bahseden yazar; Tu¨rk-Alman ittifakının daha da derinleştirilmesi, Alman yatırımının Osmanlı topraklarında etkisini artırması, Anadolu’nun ihyasında Alman mu¨hendisliğinin mutlaka bulunması gerektiğini yazıyordu. Ayrıca daha önce okuduğu Doğu’ya dair anlatılardan farklı bir tabloyla karşılaştığını da itiraf ederken memleketine döndu¨ğu¨nde Avrupa’da yaygın olan olumsuz Tu¨rk imajını du¨zeltmek için de özel bir çaba sarf edeceğini söylu¨yordu.
At Sırtında Ku¨çu¨k Asya; takip ettiği hususi rota, içerdiği özgu¨n gözlemler ve birçoğu belge niteliğindeki fotoğraflarıyla okurunu Orta Anadolu’nun kalbine, o coğrafyanın bilinen ama tam anlamıyla tahayyu¨l edilemeyen bir çağının 20. yu¨zyılın başındaki bakiyelerine doğru bir seyahate çıkarıyor.