Günlük, insanın günü gününe yazdığı, tarih attığı notlardır. Kendisi için önemli gördüğü olayları kişileri duygularını düşüncelerini gözlemlerini itirazlarını geleceğe dair dileklerini kaydettiği yazılarıdır. İnsan niçin böyle bir gereksinime ihtiyaç duyar? Kendisi yaşadığı bir şeyi tekrardan neden yaşamak ister? Günlükte yazdıkları yaşadıkları mıdır acaba, o anda yaşayamadıklarını da içinde barındırmasın! Başkalarına söyleyemediği korkuları, sevinçleri, üzüntüleri, kırgınlıkları kimseye duyuramadığı sesini mi görmek ister, bu sesi kendine de duyuramaz, günlük yazanların kaçı yazdığını tekrar okumaya cesaret edebilir kendi sesini dahi duymaktan ürkenler yok mudur? Günlük için yalnızların kitabı diyebilir miyiz? İçine kapananların, sessizlerin, kendisini başkasına tanıtmakta yetersiz kalanların hikâyesi diyebilir miyiz? İnsanın içini dökmek için tutuştuğu anlar olur, bir dostu arar ancak içimizdeki her şeyi dostumuza dahi söyleyebilir miyiz? İnsanın kendisini olduğu gibi değil de olmak istediği gibi görmesi de psikolojik bir gerçektir. Bu nedenle günlüğe yazdıklarımız saklamak istediğimiz duygular, düşünceler, kaçmak istediklerimizde olabilir, günlük yoluyla kendimizi yanıltabiliriz, buna imkan tanır günlük. Dünya edebiyatında Kafka ,Kierkegard, Andre Gide’nin Kalpazanlar, Thomas Mann’ın Doctor Faustus’u günlük türüne örnektir. Anne Frank’ın günlüğü ise günlüklerin en meşhurudur. İçsel olarak yaşadıklarını anlatmasıyla birlikte yaşadığı toplumsal döneme de ayna tutar. Türk edebiyatında günlük türünde başarılı örneklerini Nurullah Ataç vermiştir. Salah Birsel’in Günlük, Kuşları Örtünmek, Yaşlılık Günlüğü, Aynalar Günlüğü, Nezleli Karga, Oktay Akbal’ın Günlerde, Tomris Uyar’ın Gündökümü Ahmet Oktay’ın Gece Defteri, Cahit Zarifoğlu’nun Yaşamak sonra gelmiştir. Muzaffer Buyrukçu, Mehmet Seyda, Oğuz Atay’ın da günlük türünde eserleri vardır.