Tükendi
Gelince Haber VerÖzgürlük tahtı önünde ağaçlar, meltem dokunuşuyla titriyorlar. Özgürlüğün heybeti karşısında güneş ve ay ışığıyla seviniyorlar. Serçeler, özgürlüğü işitmek için ötüşüyor, çiçekler özgürlük ortamında nefeslerinin kokusunu yayıyor...
Yeryüzündeki herşey, özgürlük şeref ve sevinciyle dolu tabiat kanunlarıyla yaşıyor...
Oysa insanlar bu nimetten ne kadar yoksun! Çünkü insanlar, evrensel ilahî ruhlarına sınırlı kanunlar koydular. Bedenleri ve ruhları için acımasız kanunlar çıkardılar. Eğilim ve duyguları için korkunç ve dar zindanlar yaptılar. Kalpleri ve akılları için derin ve karanlık mezarlar kazdılar. Aralarından birisi kalksa, toplumsal kurallara ve kanunlara karşı çıksa, hemen onun isyankâr, aşağılık, toplumdan sürülmeye lâyık, rezil ve ölümü hak eden birisi olduğunu söylerler...
Ancak sevgiyle yaşamak ve sevgi için yaşamak dururken, bir insan, ömrünün sonuna kadar ya da zaman onu azat edinceye kadar, kendi koyduğu geçersiz kanunların kölesi olarak kalabilir mi? Dikenler ve kafatasları arasında kendi bedeninin gölgesini görmemek için gözlerini yere dikerek ya da yüzünü güneşe dönerek sonsuza kadar durabilir mi?