Erkek: Balıkçı. Denizden ve balıklardan anlıyor. Kadını "Morina balığı gibi güzelsin" diyerek seviyor. Kendi kendini yetiştirmiş biri. Kadın: Felsefeci. Leibniz, Kant, Hegel ve Heidegger okuyor. Aptal erkekleri bir bakışta anlıyor. Dul. Gözlüklü. Evlenirler. Her şey çok güzeldir. Erkek balığa çıkmakta, kadın istekle onu beklemektedir. Birbirlerine anlatacakları hikayeleri ve dinleme istekleri vardır... Zamanla büyü bozulur... Tutku önce suskunluğa/saygıya sonra da sabra dönüşür. Ayrılmaya karar verirler ve bu haberi iletmek için dostlarını bir veda yemeğine çağırırlar. Ne var ki konuklardan her biri tıpkı Boccacio’nun Decameron’undaki gibi bir hikaye/masal anlatmaya başlar. Anlatılan her gerçekçi, karamsar hikaye ayrılma isteklerini güçlendirir. Sıcak ve gönül okşayıcı masallar ise birbirlerine yakınlaştırır. Gecenin güzelleştirdiği masallar sabaha karşı olağanüstü bir biçime dönüşür. Herkes gittikten sonra Kadın "Gerçekte bizde eksik olan, birlikte oturacağımız sözcüklerden yapılmış bir evdi" der. Erkek "Gündelik yaşamın balçığına gömülmüş iki sazan balığını andırıyorduk," diye cevap verir. "Bundan böyle dağdan kopup gelen sel sularında yan yana titreşen iki alabalık gibi olacağız."