Tükendi
Gelince Haber VerVaroluşçuluk, insanın varoluşunun anlamını ve amacını kendi seçimleriyle, özgu¨r iradesiyle, kararlarıyla ve eylemleriyle belirlediği felsefi bir akım olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu akıma göre, insan önce var olur veya du¨nyaya gönderilir, sonra kendi belirlediği ve istediği minval u¨zere kendi özu¨nu¨, kim olduğunu ve ne yapmak istediğini belirlemektedir. Ayrıca varoluşçu felsefe, insanın bu pratik eylemlerinde, teolojik inançlarında, ontolojik seru¨veninde ve teorik söylemlerinde özgu¨r olduğunu ifade etmesinin yanı sıra, insanın sorumlu bir varlık olduğunu da vurgulamaktadır. Varoluşçu teoloji, insanın varoluşunun anlamını ve amacını, Tanrı ile ilişkisi bağlamında ele alan ve bu konuyu teolojik açıdan yeniden du¨şu¨nme ve tanımlama imkânı sunan bir teolojik anlayıştır. Varoluşçuluk, varlığın ontolojik pozisyonlarını kendi seçimleriyle ve eylemleriyle oluşturduğunu savunurken teoloji, Tanrı’nın varlığını ve insanla olan ilişkisini konu alan bir disiplindir. Felsefe ise bunlardan farklı olarak, varlık ve bilginin temellerini araştıran bir disiplin olarak kendisini daha çok göstermektedir. Varoluşçu teoloji, bu u¨ç disiplinin kesişim ve birleşim noktalarını bir araya getirerek, insanın varoluşunun anlamını ve amacının ontolojik yönu¨nu¨ Tanrı ile ilişkisi bağlamında yeniden değerlendirmeye çalışmaktadır. Bunun yanı sıra varoluşçu teoloji, ontolojinin metafizik yönu¨ne de katkıda bulunduğundan dolayı ontolojinin metafizik yönu¨nu¨ yeniden du¨şu¨nmemize yardımcı olmaktadır. Bunlardan farklı olarak teist varoluşçu filozoflar, varoluşun bir anlamı ve amacı olduğunu, bu anlamı ve amacın Tanrı’da bulunduğunu savunurlar. Teist olmayanlar ise, varoluşun bir anlamı ve amacı olmadığını, insanın kendi anlamını ve amacını yaratması gerektiğini savunur. Varoluşçu teoloji, bu farklı yorumları bir araya getirerek, filozof ve teologlara insan hayatını, varlığın ontolojik seru¨venini, dini inançların teolojik yorumlarını ve bunlar arasındaki ilişkiyi yeniden ortaya koymaya çalışan bireyler için önemli bir perspektif sunmaktadır. Varoluşçu teoloji, insanın özgu¨r bir varlık olduğunu ve bu özgu¨rlu¨ğu¨n sayesinde kendi varoluşunun anlamını ve amacını seçebileceğini savunur. Varoluşçu teologlar, özgu¨rlu¨ğu¨ çeşitli şekillerde yorumlamışlardır, ancak ortak noktaları özgu¨rlu¨ğu¨n, insanın varoluşunun ayrılmaz bir parçası olması ve insanın sorumluluğuyla birlikte ele alınması gerektiğidir. Örneğin; Kierkegaard, Tanrı’ya teslimiyet neticesinde emre itaat olarak görmekte, Jaspers, Tanrı ile insan arasındaki iletişim bağı olarak yorumlamakta, Marcel, Ben ve Kutsal Sen arasındaki ilişki ile ortaya çıkan bir bağlanma durumu olarak açıklamakta ve Tillich, ise özgu¨rlu¨ğu¨, sembolik teoloji ve sınırlılık durumu bağlamında insanın sınırlı bir özgu¨rlu¨ğe sahip olduğunu du¨şu¨nmektedir.