Tükendi
Gelince Haber VerAkkadcadan başlıyarak günümüze kadar belki bütün büyük kültür dillerinin inkişâfında tercümenin başlıca bir âmil olduğu müşâhede edilmektedir. Türkçe de bu umûmî kaidenin hâricinde değildir; onun da, târîh boyunca, belki bütün dönüm noktalarında tercümelerin ağır bastığı tesbît olunmaktadır. Tanzîmat devri ve sonrasında ise, tercümeye, gayet şuûrlu, planlı bir siyâsetle, Türkçenin inkişâfı için başlıca bir vâsıta olarak mürâcaat edilmiştir. Hedef, İstanbul Türkçesini, Fransız nesrini örnek alarak geliştirip resmî yazı dili ve edebî dil yapmaktır. Proje, daha 19. asrın sonlarında tamâmen muvaffak olmuş, Fransız nesrinin her çeşit türünü ve tekniğini kullanabilen asrî Türk nesri inşâ edilmiş ve Türkçemiz, aynı zamânda, pek geniş bir kelime hazînesine kavuşmuştur.
Bu safhaya kadar, Fransızcadan –umûmiyetle- millî hassâsiyet ve şuûrla tercümeler yapıldığı için, Fransızca, Türkçe üzerinde, gayet yapıcı, inkişâf, hattâihyâ edici bir têsîricrâ etmiştir. 1930’lardan îtibâren ise, Avrupacılık ideolojisi, Fransızcaya, Türkçeyi olabildiğince Fransızcalaştırmak için mürâcaat etmiş, bu devrede, Fransızca, Türkçe üzerinde tahrîpkâr ve tereddî ettirici bir têsîr göstermiştir.
Târîh boyunca Türkçenin inkişâfında tercümelerin têsîrinitâkîb etmek demek, Türkçenin Göktürkçeden Osmanlıcaya (dîğertâbirle İstanbul Türkçesine) uzanan on dört asırlık mâcerâsını içinden yaşamak demektir. Bu çalışmayı *tercüme bilimi (traductologie)* çerçevesinde yürüttüğümüz zamân, ondan, tercüme pratiğimiz için de çok mühim netîceler çıkmaktadır.