Sosyolojinin konusu "toplum" mu? İnsanların her birlikteliğini, her toplu yaşam halini, her beşerî ilişkiyi bu toptancı, ‘bir’leştirici, ezelî-ebedî toplum kavramı altında düşünmek kısıtlayıcı, yanıltıcı değil mi? Sosyolojinin konusu, olmuş-bitmiş veya ‘verili’ bir toplum değil, o şemsiyenin altına sığmayan çok yanlılıkları, muğlâklıkları, tarihsel değişkenlikleri, seçenekleri, potansiyelleri ile, toplumsal olan’dır. Modern çağın bir inşâsı olarak toplum gerçekliğine böyle bir toplumsal olan kavramıyla bakarak, "pratik felsefenin" kadim sorusunu da canlandırabilirsiniz: "İyi ve âdil bir hayat nasıl olabilir?" İsterseniz, "Toplum nasıl olur/olunur?" da diyebilirsiniz buna!Ahmet Çiğdem, elinizdeki kitapta bu soruyu takip ediyor; "pratik felsefeyle toplumu düşünüyor". Felsefeyi, kendini ondan arındırmaya çalışarak kurmuş, böylece "gerçek"ten ve "hayat"tan uzaklaşan bir "bilgi üretimi"ne daralmış olan sosyolojiye geri kazandırma gayretinde, bir hamle. Felsefenin temel dikkatlerini, toplum, toplumsal olan ve tarihsellik üzerine düşünmenin kurucu uğraklarını, bu bakış açısından ‘hatırlayarak’.