Tükendi
Gelince Haber VerZamanın ruhunu yakalamamızı sağlayan nedir? Bu¨yu¨k şehirler mi, taşra tenhalıkları mı; seslerin ve renklerin insan eliyle yeniden biçimlendiği sanat galerileri mi? Tebaa, 19. yu¨zyıl Almanya’sının ruhunu elbette buralarda da ama en çok insanın kendisinde arıyor. Romancı, denemeci ve eleştirmen Heinrich Mann, bir çağ belgeseli sunduğu Tebaa’da Diederich Hessling’in şahsında döneminin Alman toplumundaki ahlaki çöku¨şu¨ ve ku¨ltu¨rel yozlaşmayı gu¨çlu¨ bir eleştiriye tabi tutuyor.
Bir bildungsroman parodisi olarak okunabilecek Tebaa’da Heinrich Mann, çocukluğundan itibaren otoriteye, gu¨ce, iktidara heyecanlı bir fanatizmle hayranlık duyan yaltak Diederich’le dönemin Alman toplumunun arketipini oluşturur ve Wilhelm Almanya’sının alegorisini kurar. İdealleri eylemleriyle çelişen gu¨lu¨nç “kahraman”; emir vermeye olduğu kadar itaat etmeye de du¨şku¨n bir zorba, cesaret aşılayan bir korkak, askerlikten muaf olmaya çalışan hararetli bir militarist, coşkuyla Hıristiyan ahlakını vazeden bir yalancı ve hilebaz olarak karikatu¨rize edilir. Mann’ın 1912’de parça parça yayımladığı romanda çizdiği bu canlı ve kuvvetli portre, Almanya’da 1930’larda beliren otoriter devlet yapısını sezdirir, ultra-milliyetçiliğin ve Nazizmin yu¨kselişinin kehanetidir.
Kardeşi Thomas Mann tarafından “acımasız bir estetizm” kurmakla eleştirilse de Heinrich Mann’ın Tebaa’sı 20. yu¨zyılın en başarılı siyasi romanlarından biri olarak göru¨lu¨r. Roman, yayımlandığında 100.000 nu¨sha satarak yazarına hayatı boyunca bir daha elde edemeyeceği bir başarı kazandırır.