Tükendi
Gelince Haber Ver“Tarih, herhangi bir genişlikte yazılabilir. Evrenin tarihi tek sayfada, bir mayısböceğinin yaşam dönemi kırk ciltte anlatılabilir.” (Norman Davies)
Anlamak sorularla başlar. Tarih disiplinin sorduğu başlıca soru “ne oldu” ve “nasıl oldu” sorularıdır. “Niçin/neden oldu” sorusu tarihin dolaylı olarak ele aldığı bir sorudur. Ancak esas olarak tarihi bugüne taşıyan soru bu sorudur.
Bu kitabın salt bir tarihsel döküm, kronolojik hikâye anlatımı olmadığını daha en başta itiraf etmek gerekir. Evet, büyük oranda bunu yapacaktır ancak bu döküm ve kronolojik anlatıya gerek tarih felsefesi anlamında gerekse de siyaset felsefesi ve siyasi tarih anlamında bir yeniden okuma ve ters yüz etme çabası da eşlik edecektir. Daha ilk bölümlerden itibaren okuyucunun zihninde birtakım soruların oluşmasını amaçlayan bu metin, elbette ki sayfaları boyunca kendi cevaplarına da işaret edecektir. Ancak temelde gerek soruları gerekse de vermediği cevapları ile okuyucuyu baş başa bırakmayı amaçlamaktadır. Hatta bir anlamda sorulmayan, gözden kaçan bazı soruların bizzat ve doğrudan okuyucu tarafından sorulmasını ümit etmektedir.
Kitap tartışma ve değerlendirmelerini antik uygarlıklardan başlatmış ve yirminci yüzyılın hemen başına, iki büyük dünya savaşının hemen öncesine kadar getirmiştir. Bu noktanın, bitiş noktası olarak tercih edilmesinin temel nedeni, buraya kadar olan dönemin artık modern dünyanın şekillendiği, temel askeri, siyasi ve ekonomik ilişki biçimlerinin, kurumlarının ve kavramlarının istikrar ve kararlılık kazandığı; dahası bu döneme kadar olan siyasal gelişmeleri belirleyen öncüllerin, eğilimlerin ve yasaların ortaya konmuş olmasıdır.
Girişteki epigrafta da ifade edildiği üzere tarih, herhangi bir genişlikte yazılabilir. Nitekim gerek uygarlık tarihi gerek dünya tarihi ve gerekse de siyasi tarih başlıkları ile kaleme alınan çok sayıda kitap, ele aldıkları konuları farklı hacimlerdeki bir muhteva ile ele almaktadırlar. Üç yüz, dört yüz sayfadan bin sayfaya kadar değişen içeriklerle kimi genel hatlara işaret ederken kimi oldukça ayrıntılı incelemelerle okuyucunun karşısına çıkmaktadır. Bunun yanı sıra, her ne kadar her kitap genel okuyucuya hitap etse de yine bu tarz kitapların özel olarak odaklandıkları bir okuyucu kitlesi de söz konusudur. Ve doğal olarak bu durum söz konusu kitapların muhtevasını da şekillendirmektedir. Elinizdeki kitap da bu açıdan bakıldığında esasında hem genel okuyucuya ve onun ilgisine hitap etmekte hem de özel olarak belirli bir okuyucuyu da hedeflemektedir. Siyasi tarih konusu özellikle Türkiye’de uluslararası ilişkiler disiplini çerçevesinde ele alınan ve değerlendirilen bir alt disiplindir. Dolayısıyla bu konudaki metinlerin içeriği de buna göre şekillenmektedir. Ancak hemen belirtmek gerekir ki, siyasi tarih, uluslararası ilişkiler disiplininin konusu olduğu kadar siyaset bilimi, siyaset teorisi ve siyaset felsefesinin de ilgi alanına girer. Örneğin Ortaçağ’da değişen siyasal dizgeyi, mesela egemenlik kavramını, mutlak monarşilerle yeni iktidar anlayışını ve buradan ulus devlet kavramına geçişi felsefi ve teorik olarak incelemek, aynı zamanda tüm bu kavram ve tartışmaların ortaya çıktığı bağlamı da ele almayı gerektirir. Bu nedenle tüm bu konular siyaset bilimi ve siyaset teorisi bağlamına da tekabül edecek şekilde de ele alınması gerekir.