Tükendi
Gelince Haber VerSinema ve gazetecilik
İki medya, iki “hikâye” anlatıcısıAma biri kurmaca, diğeri gerçeklerin (fact) hikâyeleştirilmesi üzerine İkisi de birbirini konu edinebiliyor; ikincisi birincisi hakkında yazıp çizerken, birincisi de ikincisini anlatının malzemesi yapıyor. Benzerlikler bununla da sınırlı değil. İkisi de ele aldığı konular hakkında söylem kuruyor, ideoloji taşıyor. Ama öyle bir nokta var ki, biri diğerine yönelik toplumdaki algıları inşa etme, değiştirme ve pekiştirmede çok daha etkili. Neden mi? Çünkü bireyler haberleri okurken veya izlerken daha eleştireldir, belirli bir metin okuduğunun veya izlediğinin farkındadır, alttaki söylemi sezmeye karşı algıları daha açıktır. O nedenle söylemi rahatlıkla kırabilirler de...Ama insanlar sinemaya keyif için gider, dünyadan uzaklaşır, filmde karakterlerle öz- deşleşir. Kendini özdeşleştirdiği anlatıda eleştirel bakış ve algıları zayıflar, alttan inşa edilen söylem ve mitleri böylece farkına varmadan zihnine alır. Bu im- gelere tekrarlı maruz kaldığında da kalıplaşır, derinleşir. Bu nedenle filmler, Zynda’nın da belirttiği gibi, kamuoyunun basına yönelik imajında “asıl tekele” sahip olandır. Bu da bizi, sinemanın gazeteciliğe dair hangi temsileri ve mitleri inşa ettiği ve bu temsillerin ideolojik olarak neye hizmet ettiği sorusuna getirir.Bu kitap, sorulara Amerikan gazetecilik filmlerinin tarihsel sürecinde bizleri gezintiye çıkararak ve filmlerin anlatılarını, arketipleri ve mitleri derinlemesine in- celeyerek yanıt arıyor. Ancak kitap, sadece Amerikan sinemasıyla ilgili değil. Türk sinemasını ve özellikle de Yeşilçam’ın ilk dönemlerinde gazetecilerin nasıl sunulduğunu da inceliyor. Kadın gazetecilere de ayrı bir mercek tutuyor.Geldiğimiz noktada asıl soru şu: Sizin zihninizdeki basın imgesini kim belirliyor? Belki basının kendisi diye düşünebilirsiniz ama bu kitapta filmlerin etkisini görünce şaşıracaksınız.