Anı-roman olarak kurgulanan kitabın tamamına yakını, Dersim bölgesinin Peri Suyu vadisindeki halkın, son yarım yüzyıla yansıyan ve salt anılarda, düşlerde kalan içe dönük dilsiz çıplak yaşam serüvenleri, bir çocuk gözüyle bize duyurulmakla kalmıyor. Mevsimlerin, onların devinime serpilen gelgitlerde, doğanın bütün renkleri, kokuları, tatları arasında geçen, unutulmuş yolculuklara okuyucuyu ortak ediyor.Doğada sürdürülen çocukluklar, çoğunlukla yaşamın solgun, dile gelmeyen, masum senfonileridir. Derelerin şarıldayan gizemli labirentlerinde balıkların peşine düşmek, sığırcıklarla yarışırcasına dutların dallarında siyah, mor, beyaz tanelerle karın doyurmak, toprak damlarda, bostanların çardaklarında geceleri kopan yıldızların mehtabın büyüsünde hayallere dalmak... Nazlanarak akan parıltılı, berrak ırmaklarda serinlemek... Mor dağlarda yabani şakayık, sümbül, nergislerin arasında kelebeklerle arılarla yolculuk etmek.Artık hepsi bir rüya da olsa, hala bizi insan kılan, içimizi ısıtan, sevginin peşinde divane eden, o çocukluktaki anılar değil mi?