Tükendi
Gelince Haber VerÇok eski zamanlarda kâhinler her şehre bir ‘tılsım’ yaparmış. Çünkü kentlerin bir ruhu olduğuna inanılırmış. Kent, tarım şehriyse tılsım toprağa; su şehriyse suya, bozkırsa rüzgâra yapılırmış... Tılsım bozuluncaya kadar o kent yaşarmış…Anlatıya göre zamanın birinde, Akdeniz’in göz bebeği Kartaca’ya da tılsım yapılmış. Önce tunçtan sabana bağlanan iki beyaz öküz, şehir için seçilmiş bir mekânda içten dışa doğru dolaştırılarak kutsal bir çember oluşturulmuş ardından bu çembere şehrin surları inşa edilmiş. Romalılar, Kartaca’yı ele geçirdiklerinde ilk iş olarak ne yapmış? Yakıp yıktıkları kentin üzerinde sabanı ters yönde sürerek tılsımı bozmak… Tılsım bozulmuş, şehrin ruhu ölmüş ve Kartaca bir daha geri gelmeyecek şekilde tarihten silinmiş.” Şehir, mimari midir yoksa bir nazım planı mı? Evlerin, tapınakların, sarayların genel toplamı mı? Nedir şehir? Neresidir? Şehir, mimari dokusu, politik tercihleri sosyal ve kültürel örüntüleriyle ait olduğu topluluğa ayna tutan bir kimlik; yaşayan, ölmüş ve ileride doğacak olan kuşaklar arasında bir köprü; kollektif hafızanın merkezi, insani bir tasarımdır… Savaşlar, göçler, seller, yangınlar, yönetsel kararlar, gündelik hayatlar kısacası geçmişe ait ne varsa şehrin farklı katmanlarına kök salar. Bu izleri tespit etmek, anlamlandırmak insanı kavramakla eş değerdir. Hele ki bu izler, binlerce yıl boyunca toprak altında suskun bekleyişini sürdüren şehirlerin yapı taşlarına kazınmışsa… Bir antik şehri gün yüzüne çıkarmak, çağındaki adını tespit etmek arkeolojik ve filolojik bir proje midir? Bir şehri şehir yapan tarihin sihirli gücü, tarih ise bir zamanlar yaşanmış olanın hafızasıysa …Tarihi olmayan ya da hatırlanmayan şehirlerin hafızasını yitirmiş insanlardan farkı nedir? “Hafıza-i beşer nisyan ile maluldür”; yani insan unutur…. Tarihe, arkeolojiye, “ölü” zannedilen dillere gönül verenler bu yüzden vardır. İnsan unutur, onlar hatırlatır…