Tükendi
Gelince Haber VerAntik Yunan’dan günümüze iyi bir toplum idealinin ideal yönetim tarzı olarak
düşünülen res publica’nın, yani cumhuriyetin temel özellikleri ve ilkelerine dair farklı yorum ve anlayışların tartışıldığı kitapta, Machiavelli’den Kant’a, Rousseau’dan Spinoza’ya ve gene çağdaş yazarlardan Arendt’den Pettit’ye, Skinner’a dek bu konuda önemli tespitlerde bulunmuş düşünürlerin rehberliğinde demokrasi, anayasa, bireysel hak ve özgürlükler, devlet-toplum-birey ilişkileri, sosyal adalet, ortak refah, hukukun üstünlüğü, kuvvetler ayrılığı, temsilî karar verme süreçleri vb. gibi pek çok kavram ve düşünce ele alınmaktadır.
Bahsi geçen tartışmada üç ana tema dikkat çekici: Res publica uzun bir süre devlet ya da meşru yönetim gibi bir anlamda kullanıldı. Ancak Erken Rönesans’tan itibaren devlet ile res publica arasındaki teorik örtüşmenin gerilediği ve cumhuriyet kavramının bugünküne yakın bir anlamda kullanılmaya başladığına tanıklık ediyoruz. Bu hatırlatma demokrasi ve cumhuriyetin modern zamanlarda birbirlerini ikame eden kavramlar olarak görülmesi alışkanlığının soy kütüğünü ortaya koyuyor.
Bir diğer önemli tespit cumhuriyetçilik-liberalizm ilişkileri bağlamında ortaya çıkıyor. Metin içerisindeki çalışmalara bakarak rahatlıkla söylenebilir ki, Montesquieu ve Kant gibi örnekler bakımından liberal, Spinoza, Rousseau ve Arendt gibi düşünürler açısından ise anti-liberal bir cumhuriyetçilik var. Tabii liberal cumhuriyetçilik ve anti-liberal cumhuriyetçiliğin pek çok noktada birbirlerine eklemlenebildiği tarihsel bir olgu. Yurtseverlik ideolojisi bahsi geçen eklemlenmenin en bilinen örneklerinden biri.
Res Publica içinde son olarak Pettit ve Skinner’in çalışmalarında kristalize olan Neo-Romacı cumhuriyet anlayışa dikkat çekiliyor. Pettit ve Skinner modern cumhuriyetçilik tartışmalarının merkezinde yer alan iki düşünür. Neo-Romacı anlayışın en özgün yanı ise negatif özgürlük-pozitif özgürlük ikiliğini aşan özgürlük anlayışları.