Sevgisiz ve cinsellikten uzak bir evlilik yaşayan Chris, kendini çok yalnız hissetmektedir. Kırklı yaşlarını sürdüğünden, 1970 Londra’ sının popüler gençlik kültüründen de habersizdir. Chris bir gece arabasına bir kadın alır... Tito’nun partizanlarından birinin kızı olan Roza, Yugoslavya’dan Londra’ya yeni gelmiş, yirmili yaşlarda bir genç kızdır. Böylesine genç olmasına rağmen tehlikeli maceralar, aşklar ve trajediler yaşamıştır. Evet, bir sokak kadını değildir ama Chris’in o gece yaptığı teklifi kabul edip arabasına biner. Ve Chris onu evine kadar bırakır. Arkadaşlıkları zaman içinde ilerledikçe Roza, bir gün Chris’e yaşam öyküsünü anlatmaya karar verir. Nefes alamadığı bu sıradan yaşamında adeta taptaze bir hava soluyormuşcasına heyecan duyan Chris, büyük bir ilgiyle Roza’nın öyküsünü dinlemeye başlar. Bir anda hayatları çakışan bu insanların öyküleri acaba ihtiyaçları ölçüsünde mi şekillenmektedir? Acaba Roza’nın tüm anlattıkları doğru mudur? Yoksa Chris yalnızca duymak istediklerini mi duymaktadır? Hoş bunların hepsi olsa bile ne fark eder ki? Partizanın Kızı, oldukça duygusal ve sıradışı bir aşkın öyküsünü anlatıyor. Olayların yaşandığı anda ve anıların sesiyle anlatılan, zekice kurgulanmış; baştan çıkarmalar, güç ve kaçınılmaz tehlikelerle bezenmiş muhteşem bir eser...