Tükendi
Gelince Haber VerAnadolu, bin yıl incelense de yaşansa da bakir kalan kadim bir yurttur. Hele Anadolu’nun Mu¨slu¨man Tu¨rk insanı, arkasında beş bin beş yu¨z yıllık geçmişiyle insanı, insanlığı bedeninin ve ruhunun bu¨tu¨n varlığıyla özu¨msemiş insanı kâmildir. Hayatında iyiliği kendine şiar edinmiş, kötu¨lu¨ğu¨n ve garezin karşısında dağ gibi durmuş, mazlumun feryadına daima imdat olmuştur. İşte Anadolu’nun yu¨reği, gönlu¨ geniş Osmaniye’sinin eli nasırlı, alnı gu¨neş yanığı, yediği ekmeği taştan çıkaran ama alnının teriyle yoğurup helal yiyen Tu¨rkiye tarihinin bazen bir asırlık, bazen yarım asırlık geçmişine şahitlik etmiş, Tu¨rk’u¨n İstiklâl savaşlarını yaşamış veya bu savaşları yaşayan anasından babasından dinleyerek bu¨yu¨mu¨ş dedelerimi, ninelerimi, teyzelerimi, amcalarımın dilini, kendi özu¨mu¨ yazdım. Belki yaşadığı çevrede annesinden babasından, ninesinden, dedesinden duyup kendisinden başka anlamını bilenin kalmadığı kelimeleri, kendisi öldu¨kten sonra başka hiç kimsenin kullanmayacağı kelimeleri yazdım. Habersiz de olsa misafiri baş tacı edip, misafir gelmiş deyip tarlada çalıştığı iş elbisesiyle misafirini ağırlamaya çalışan, onu dinleyen, ona konuşan bu¨yu¨klerimi yazdım. Bazen yolda kaldım, bazen uçurumun kenarında son anda durabildim. Bazen bir kelime binlerce yıl öncesine götu¨rdu¨ beni, bazen bir isim aldı tarihin derinliklerine saldı beni. Sessizce dinledim, anlattıkları bazen savaşa götu¨rdu¨, bazen cenazede ağlattı, bazen du¨ğu¨nde sinsin oynattı. Bazen kırk yıl önce doğmuş bir çocuğun doğumuna sevinip *gu¨vet* dağıttık, bazen bir ninenin otuz yıl önce ölen çocuğunun yasında ağıt yakıp ağladık. Anadolu insanı bu, sözu¨ söylemeyi de dinlemeyi de bilir. Duyduğunu sağlam duyar, özu¨nu¨, tarihini, dilini, töresini unutmaz; sözu¨n ve işin eğrisini doğrusunu ta derinden sezer, hisseder, bilir de her şeyi herkese demez. Velhasıl kelam anladım ki Anadolu Tu¨rk’u¨ deyip geçmemek, işte orada durmak gerek.