Tükendi
Gelince Haber VerOkçuluğun tarihi, insanlık tarihi kadar eskidir. İlk insanlar avlanmak için oku kullanmış ve zamanla ok bir savaş aleti ve son olarak bir spor dalının ana malzemesi olmuştur. Özellikle Türkler, geçmişten bu yana ok ve okçuluk ile anılan bir millet olarak ok ve okçuluğun gelişmesinde önemli bir rol oynamışlardır. Bir savaş aleti olan ok, Türklere, zaferler kazandıran önemli bir unsur olduğu gibi Türk kültürünün de vazgeçilmez bir parçası olmuştur. Orhun kitabelerinde olsun, Türk boylarının isimlerinde olsun ok terimi kullanılmıştır. Ok ve yay, Türklerde davet ve devletin sembolü olarak itaat edenin ve edilenin de alametidir. Türklerin okçuluktaki maharetleri kitaplara ve destanlara konu olacak kadar büyüktür. Bu maharet özellikle Osmanlı Devleti ile birlikte manevi bir hal almış, okçular tekkesiyle okçuluk adabı ve ritüelleri oluşturulmuş ve okçuluk bir nizama ve sisteme kavuşmuştur. Savaş aleti olan ok, Osmanlı ile birlikte bir sanat halini almış ve bu sanatı icra etmek isteyen her meslekten okçular meydanlarda boy göstermiştir.
19. yüzyılda Mehmed Emin Vahîd Paşa tarafından kaleme alınan Minhâcü’r-Rumât adlı eser ise okçuluğun tarihi, şartları ve adaplarını anlatmaktadır. Okçuluğun İslâmî temelini 40 hadis kültürü ile açıklamaya çalışan yazar, ayrıca eserde birçok menzilin ismini zikrettiği gibi yerlerini de tarif etmiştir. Bu menzillerde ok atan kemankeşlerin isimleri, ok atış mesafeleri ve ok attıkları zamanki hava durumuna dahi eserinde yer vermiştir. Minhâcü’r-Rumât adlı eser mensur bir eserdir. Lakin eserin bazı yerlerinde nazım ve nesir karışık verilmiştir. Vahîd Paşa’nın bu eseri okçuluk için önemli bir eserdir, zira bugün sadece sportif faaliyetler ve eğlence için yapılan okçuluğun tarihsel, kültürel ve dini açıdan ele alındığı ve bizlere okçuluğun maddi ve manevi durumunu aktarması açısından oldukça kıymetlidir.