Tükendi
Gelince Haber VerHikâye ile ilgili çocukluk yıllarımdan kalan en ilginç anım, günde üç kez kımıldayan asma çardakları altında geçen yaşamların paylaşıldığı kasaba pazarlarındaki hikâye anlatıcılarıydı. Toplumun genellikle hüzünlü ve acılı olayları sıcağı sıcağına bir sayfalık metinlere dönüştürülür ve megafonla özet geçilerek üç-beş kuruşa satılırdı.
Hayatlarımızın en renkli taraflarından biri olan hikâyeyi güçlü kılan şey, insanlığın ortak dili olmasıdır. Bu dilin bütün hikâyelerde hiçbir ayrım yapmadan her kapıyı çalıp içeri girmesini sağlayan Ceren N. M. G.’nin birinci bölümde değindiği hikâyenin sihridir.
Dünyanın, hikâyenin yörüngesinde dönen bir yer olduğunu keşfettiğimde mesleki kıdemim hiç de az değildi. Boş bulunduğum bir gün bir baktım her taraf hikâyelerle dolu; meğer zor bir şeyi öğretmenin en kolay yolu hikâyeden geçiyormuş. Bir zaman sonra bir daha baktım “her birimiz hikâye anlatıcısı” olmuşuz.
Artık kendi hikâyemle bağ kurduğumda hiçbir şey eskisi gibi zor değildi; arkası çorap söküğü gibi geliyor; anımsamak ve öğrenmekle ilgili tüm güçlükler onun sayesinde popüler bir şekilde çözülüyordu. Sonunda hikâyeleştirdiğim özel zamanların deneyimleri yolumu aydınlatmaya başlamıştı.
Hikâyeleştirmeyi eğitim ve öğretimde kullanmak yaratıcılık ister; Ceren N. M. G.sonraki üç bölümde; Gogol’un paltosuna kumaş dokur gibi anlattığı hikâye ve etkinliklerle bir kılavuzdan daha fazlasını yapmış.