Tükendi
Gelince Haber VerGeleceğe doğru akan bir zaman kavramı vardı kendisinde. Mutlu olmak için değil, zengin olmak için hiç değil, tanınmış olmak, para pul şöhret için değil; hürriyet için, kendini gerçekleştirmek için adeta hipnotik bir uyku halindeymişçesine tutkulu av başlıyordu. *Hür* dediği iradesi, varoluş egoizmi, korkuları ve sancılarıyla bazı tutkuların, bazı takıntıların esaretinde kıvrım kıvrım kıvranıyordu mütemadiyen. Her alanda, hekimlikte, bilimde, iş hayatında, sosyal sorumluluk projelerinde, belagatte çok başarılı, çok yetenekliydi, tuttuğunu koparıyordu ama bir türlü kendini yeterli hissetmiyordu. Ne kadar başarı, ne kadar güç elde ederse kendini o denli yetersiz hissediyor, güvensiz hissediyor; kendini eksik, noksan, kusurlu hissettikçe eylemlerine hız veriyor, âlemden biraz daha güç gasp etme iştahı, biraz daha *güven* iştiyakı ve *kemal* ihtirasıyla devamlı çalışıyor, atılımlar gerçekleştiriyor, fağfur kuleler inşa ediyor, o kulelerde gönlünün dalgalarına hüzün nakşediyordu. Sınırlarını aştıkça mutsuz oluyordu. Hep başarılı, hep güçlü, hep kahraman, ama hep hüzünlü, hep mutsuz... Napolyon Bonapart gibi.
*Napolyon gibi güç sahibi bir insan; ‘Hayatında mutlu olduğum gün sayısı altıyı geçmez.’ demiş. Demek ki sadece maddi anlamda güçlü kuvvetli olmak mutlu olmaya yetmiyor.*
Yazar Sakarya’da bir edebiyat öğretmenidir.