Tükendi
Gelince Haber VerKalem buluşamadı saatlerce kâğıtla... Sizi anlatmaya cesaret edemedi kalem. Ben kimim de Sevgililer Sevilisini anlatabilirim, ne kadar bilirim de yazarım diye düşündü. Sonra gücü yettiğince bildiklerini anlatmak istedi, kâğıda Nebiler Nebisi (sav)`nin sevgisini haykırmak istedi.
İlham perileri yoktu belki ama ilham meleklerini bekledi... Melekler kaleme cesaret verdi. Kalem Besmele ile başladı. Tıpkı Nebiler Nebisi (sav) gibi her işin başında... Belki de kalemin sahibiydi cesaretsiz olan. Tüm yükü kaleme yüklemişti, hafiflemek istemişti. En güzel kâğıdı seçti sonra. Buruşuk yırtık olmamalıydı. Onun aracılığı ile Nebiler Nebisi (sav) ile "Hasbihal" edecekti.
Kalem bu kez düşündü. Yine gerildi. İçini çekti kalem. Dokundu bir daha kâğıda... Aklına Allah`ın (c.c.) şu mübarek ayet-i kerimeleri geldi:
"Kasem olsun ki size, kendinizden öyle bir peygamber geldi ki, sıkıntıya düşmeniz ona çok ağır gelir, size çok düşkündür, müminlere karşı çok şefkatlidir, pek merhametlidir." (Tevbe Sûresi, 128)
Lâkin Nebiler Nebisi (sav)`nin sevdasını kelimelerle anlatmak, dizelerle betimlemek ne mümkün?
O, "levlâke, levlâk..." sırrının muhatabı olan hayat güftesi... O, tebessümünden cennetler yaratılan mutluluk bestesi... O, bütün çağların önünü aydınlatarak insanları karanlıktan kurtaran yaratılmışların en yücesi... O, Rabbimin (c.c.) terbiyesiyle yetişmiş bir ahlâk abidesi... O, çaresizlerin çaresi... O, kimsesizlerin kimsesi... O, hurma kütüğünün bile hasretinden inlediği bir ülfet çeşmesi... O, vefanın zirvesi... O, insanların en sabırlısı, en hoşgörülüsü, en azimlisi, en kararlısı... O, yiğitlik ve cömertlik timsali... O, kâinatın bir numune-i imtisalı... O, Efendiler Efendisi... O, Allah (c.c.)`ın müjdesi... O, insanlığın müjdecisi... O; hem "Halil", hem "Habib", hem "Sıddîk", hem "Emîn"... O, sevgi tohumları atıp, kardeşlik duyguları yeşerten; toprağa yağmur, karanlığa nur ve gönlümüze sürur olan sevgililer sevgilisi...