Modernlik, Batı Avrupa’da 17 ve 18. yüzyılda ortaya çıkmaya başlayan, en bariz örneğini Kuzey Amerika’da gördüğümüz toplum biçimidir. Bu toplum biçiminin oluşumunu sağlayan düşünce tarzına da "modern düşünce" denir. Bu düşünce sisteminin temelinde deney ve gözleme dayalı nesnel bir bilgi arayışı yer aldığı için, hakikat, düşünen öznenin aklıyla sınırlandırılmakta, beşerî kültürün değerlerle normlarını da içine alan ideal yönlerinin tamamı öznel alana hapsedilmektedir. Bu yüzden modern düşüncede, hayatın daha yüksek yanını oluşturan sanat, ahlâk ve dinle ilgili her şey "öznel" olarak algılanmakta, "insan" her şeyin ölçüsü yapılmakta. Tuncay İmamoğlu’nun bu özlü çalışmasında, modern düşüncenin insanı tek boyutlu, sadece akıl varlığı olarak ele alması ve duygusal dünyasıyla ilgili ortaya çıkan sorulara cevap verememesi eleştirilmekte ve din ve metafiziğin dışlanması sonucu insanın karşı karşıya kaldığı sorunlar ve günümüz insanının din konusunu yeniden gündemine alması irdelenmektedir.