Tükendi
Gelince Haber VerRudolf Arnheim’ın mimarlığın biçimlenme ilkelerini ele alan temel kitabı:
Mimari Biçimin Dinamikleri
Türkiye’de özgün kuramsal çalışmalarıyla tanınan Rudolf Arnheim’ın, mimarlığın biçimlenme ilkelerini ele olan kitabı Mimari Biçimin Dinamikleri, Aykut Köksal’ın editörlüğü ve Deniz Özden’in çevirisiyle yayımlandı. Kitap, mekânın öğelerinden düşeyde ve yatayda çözümlenmesine uzanan; mekânın etkileşimini ve algısını ele alan; hareketlilik, düzen, düzensizlik, ifade, işlev gibi özellikleri işleyen geniş bir kapsam içeriyor.
Arnheim, kitabın giriş yazısında şunları söylüyor:
“Yapıların görünümüne bu kadar çok odaklanmak için yeterli neden var mı? Ve eğer varsa, böyle bir çözümleme toplumsal, ekonomik ve tarihsel çağrışımlar ile yapı sanatına ayrılamaz şekilde dahil olan teknolojinin çoğunu bir kenara bırakmayı göze alabilir mi?
Pek çoğumuz, sokakta yürürken, öyle ya da böyle önünden geçtiğimiz yapıların görünüşlerinden ve yerleşimlerinden etkileniriz. Üstelik, görsel olarak nitelikli yapıların, günümüzde herhangi bir dönem ya da uygarlıktakinden daha ender olduğu izleniminden sıyrılmak da zordur. Böylesi yargılar, ne türden gözlemlere dayanır? Soruyoruz: Bir yapı, onu insan gözünde anlaşılır kılan görsel bütünlüğü sunar mı? Yapının görünüşü, tasarımın hedeflediği fiziksel ve psikolojik işlevleri yansıtır mı? Toplumu canlandıran veya canlandırması gereken ruhtan bir şey sergiler mi? İnsan aklı ve imgelemindeki en iyileri iletir mi? Bu soruların yerinde ve akla yatkın olduğunu bize anımsatması için bu istekleri karşılayacak mimari bir yapıtla zaman zaman yüzleşmek gerekir. Bu zevki günümüz yapı ustalarından birine değil de geçmişten birine borçlu olduğumuzu fark ettiğimizde bu yapıtın görüntüsünün uyandırdığı coşku azalır.
Tasarım, bir yapının elle tutulur ve görünür biçimlerinin yaratımından başka bir şey değildir. O halde tasarım, nasıl kendisi olmadan yapılabilecek bir şey olarak kabul görülmeye başlandı? Bu, geçmişin tapınaklarını, kiliselerini ve kalelerini günümüzün postanelerinde, bankalarında ve amfilerinde yeniden canlandırmaya çalışan tarihi döneme yalnızca bir tepki mi? Yoksa bu kaçınma, insani dürtülerin çeşitliliğini düzenli ancak genellikle boş bir geometride gizleyen yakın dönem yalınlaştırma akımına karşı bir isyan mı? Neden ne olursa olsun, mimarın nihai yükümlülüğünden kaçınmasına yol açan her girişim boşuna olmalıdır. Bir nesnenin biçimi göz ardı edilebilir ancak onsuz yapılamaz.”