Tükendi
Gelince Haber VerMetafizik, İlk Felsefeyle ortak anlama sahip bir disiplindir. Metafizik varlığı ele almaktadır. Varlık ise Türk dilinde “var” öncülüne dayanmakta, hâsıl-var’ı ifade etmekte, zaman zaman “varolmak” terimiyle eşanlamlı kullanılmaktadır. O nedenle denilebilir ki metafizik, bir “varlık” ve “meta-varlık” alanıdır. Bu alan, Aristoteles tarafından “varlık olarak varlık” alanı olarak ifade edilmektedir. Bu anlamda metafizik, ontolojiyle ortaklığa sahiptir. Bu eser, özünde bir İslam metafiziği çalışmasıdır. İslam metafiziği, “mevcûd olmak bakımından mevcûd”u ele almakta, başlangıcı ve varlık formu bakımından ontolojik metafizik ve epistemolojik metafizik olmak üzere ikiye ayrılmaktadır. Ontolojik metafizik varlığı, epistemolojik metafizik bilgiyi öncelemektedir. Günümüzden bakıldığında ise İslam metafiziği, geçmişten bize bir mirastır ve o üç grup klasik dönem bilim-insanının imzasını taşımaktadır. Filozoflar, kelamcılar ve mutasavvıflar. O nedenle İslam metafiziği, tarihsel açıdan bir klasik dönem ürünüdür ve mirasıdır, ama modern dönemin de kaynağını oluşturmaktadır. O nedenle bir miras ve kaynak çalışması olarak bu çalışma, düşünürler açısından üç bölümden, yapısı bakımından iki bölümden oluşmaktadır. Düşünürlerin ikisi filozof, ikisi kelamcı, ikisi mutasavvıftır. Filozoflar, Kindi (ö.866) ve Farabi (ö.950), Kelamcılar Kadı Abdülcebbar (ö. 415/1024) ve Bakıllânî (ö.403/1013), mutasavvıflar Serrrac (ö.988) ve İbn Arabi’dir (ö.1240). Yapısı bakımından iki bölümlü olan bu eser, her altı düşünürden hareketle metafiziğin iki öncül kavramı olan mevcûd ve vücûd’u, düşünürleri açısından belirginleştirmeye çalışmakta, İbn Sina’ya (ö.1037) yer verilmemektedir.