Tükendi
Gelince Haber VerHem filozof hem devlet adamı, hem en iyiyi hem de en kötüyü yapmaya muktedir İmparator Marcus Aurelius, Roma imparatorlarının arasında her zaman en merak uyandıran yöneticilerden olmuştur. Yazgısında Roma’ya imparator olmak bulunmayan, Stoacı felsefeye tutkuyla bağlı ve Yunan dilinde yazılar kaleme alan kendi halindeki bu adam nasıl o zamanlar en parlak günlerini yaşayan bir imparatorluğun zirvesine ulaştı?
*Beş İyi İmparatorun Sonuncusu* olan Marcus Aurelius 121 yılında Roma’da doğar. Erkek evladı bulunmayan İmparator Hadrianus vâris bulmaya çalışırken Marcus Aurelius, yaşına göre çok erken gelişmiş zekasıyla onun dikkatini çeker. Hadrianus onu halefi yapmak ister ancak iktidar için henüz çok genç ve deneyimsizdir. Yaşlı imparator vefatından önce Marcus’un tahta geçebilmesini garanti altına alacak önlemler alır. Böylece genç adamın felsefeye, edebiyata ve sanata odaklı yaşamı imparatorluğa göre yeniden şekillenir.
161 yılında 40 yaşındayken altın çağını yaşayan Roma İmparatorluğu’nun tahtına oturduğunda imparatorluk dış saldırılarla uğraşmaktadır. Marcus Aurelius 19 yıllık saltanatının 17 yılını at sırtında, Fırat kıyılarında Parthlarla ve Tuna sınırında Cermen kabileleriyle mücadeleyle geçirir. 180’de Tuna’da savaştayken hastalandığında, imparatorluk hekimi Galenos’un elinden bir şey gelmez ve filozof imparator beraberinde Roma İmparatorluğu’nun aydınlık zamanlarını da götürerek bu dünyadan ayrılır.
Véronique Boudon-Millot kitabında, Aurelius’un Kendime Düşünceler’inden, mektuplarından ve hakkında yazılan imparator biyografilerinden yararlanarak bu ilgi çekici kişiliğin hayatını aktarıyor. Hangi yetenekleri ona Hadrianus’un korumasını kazandırdı? İmparator olduğunda döneminin büyük zorluklarıyla yüzleşirken nasıl hareket etti? Sınırlardaki barbarların tehditleri ve Parthların istila çabaları, Hıristiyanlığın yükselişi ve yıkıcı Antoninus Vebası’nın ortaya çıkışı... Tüm bu hengâme içerisinde Kendime Düşünceler gibi zamansız bir eseri yazabilecek ruh halini nasıl koruyabildi? Marcus Aurelius’un etkileyici ve hayranlık uyandırıcı hayat öyküsü, içeride ve dışarıda çetin krizlerle boğuşan Roma İmparatorluğu’nun başında, yaşamını felsefi ideallerinin rehberliğinde sürdüren bir yenilikçinin kişiliğine, kendi içindeki çatışmalara ve edindiği tecrübelere ışık tutuyor.