Tükendi
Gelince Haber VerHadisçiler hariç başta Kelamcılar ve Usulcüler olmak üzere bütün İslam alimleri, her şeyin Kur’an’da var olduğunu ve ihtiyaç üzere bilimlerin gelişmesiyle beraber o gizli bilgilerin ortaya çıktığını kabul ediyorlar. Bediüzzaman’ın tabiri ile zaman geliştikçe Kur’an gençleşiyor, diyorlar. Diyeceksiniz: Bediüzzaman, bu zamanın önemli bir alimidir, neden senin analiz ettiğin bu manaları o göremedi? Ben de derim ki: Onun zamanında bugünkü halleriyle Astronomi, Fizik, Yazılım hakikati ve gerçek bir yazılım olan DNA ile beyin, özellikle Allah’ın özel yönetmesi demek olan ve Kur’an’da emir diye geçen tektonik tabakaların çarpışması sonucu gerçekleşen depremlerin bilimsel yönü bilinmiyordu. Onun için o göremedi. Yoksa Bediüzzaman, İbn Sina ve Fahreddin-i Razi gibiler benden yüz kat daha zekidirler. Evet Kur’an’ın önemli tefsircileri olan usul uleması, ayetlerin bağlamından ziyade kelime seçimleri üzerinde daha çok durmuşlar. Kur’an’ın anlaşılmasının en birinci kaynağı olan ayetler ve cümleler arası bağlamları hiç dikkate almamışlardır.
Ayrıca Ontolojik konuları tamamen ihmal edip sadece ahkam noktalarına bakmışlardır. Halbuki nazm-ı maani dediğimiz ayet ve cümlelerin bağlamını, edebiyat ve bilimi esas alan Zemahşeri, Fahreddin-i Razi ve Bediüzzaman Said Nursi, o bilimler ve bağlamlardan külliyatlar çıkardılar. Bediüzzaman az önce değindiğimiz bilim tarihi ve evrim gerçeği hakkında ta 1911’de şöyle yazmıştır:
“Geçmiş zamanda teorik (nazari) olan bir şey gelecek zamanda bedihi (apaçık) olabilir. Şöyle: Gerçekten biliniyor ki: Kâinatta gelişme meyli var. O meyil ve eğilim ile alemde evrim kanunu var. İnsan ise alemin meyvesi ve bir parçası olduğundan onda dahi o gelişme eğiliminden bir kalkınma meyli vardır. Bu gelişme meyli ise bütün düşünceler ve bilimlerden beslenerek gelişir. Düşünce ve bilimler ise, altyapının gelişmesiyle orantılı olarak gelişirler. Evet bilimler varlığın sırtında saklı olan teknoloji tohumlarını aşılayabileceği bir zemine döker. O tohumlar ise tedrici deneylerle büyür ve gelişir…… Dolayısıyla bugünün bir ilkokul çocuğu, İbn Sina’dan daha çok bilgiye sahip olabiliyor.” (Muhakemat, 2. Mukaddime)