Tükendi
Gelince Haber Ver70’li yılların başında, dolaplarımın kapağını o zaman şimdi anımsamadığım bir İsveç şiiri süslerdi: “İlk damlasından sonra çözülen buzullar gibi/yavaş yavaş acılar diner. Tanrım/içimde donup kalmış yaşları erit/Onları bana geri ver.”
Bu kitap belki koskoca bir buzulun çözülmesinden oluşan küçük bir derecik, belki de -kestiremiyorum- aysbergin benim görebildiğim yanı. Ancak eksiğiyle fazlasıyla bir kırımdan payıma düşen epeyce acılı bir parça.
Yazarken pek sıra kural gözet(e)medim. Olas1 değildi zaten. Her gün en az üç sayfa yazma kuralını hiç savsaklamadım. Çakırdikenlerinin yüreğime her batışında damlayan kan mürekkepti. Oluşan gölcükte boğulabilirdim yaz(a)masaydım. Kalemim ilaç oldu, kâğıtlar sargı bezi. İkisinin birleşip gir dayanma noktası olabileceğini düşünmemiştim hiç. Oldu. Yazarak kurtuldum (mu?). Bugün bile yanıtlanmamış yüzlerce soru döneniyor yüreğimde. Yazılanlar bilinen arabesk tanıma hiç uymayan bir girişik bezeme mi yoksa kendi doğallığı içinde akan bir derecik mi, bunu da kestiremiyorum.