Tükendi
Gelince Haber VerSahi, ben mi hayatı yaşıyorum, yoksa hayat mı bende var oluyor?
Ben mi zamanı tüketiyorum, yoksa zaman mı beni kullanıyor?
Ben miydim gerçeği var eden, yoksa gerçek, var olduğu an yalana mı dönüyor?
Var mı aranızda bir anlayan?
Var mı sahiden de, şu hayatı kavrayan?
Neydi mesela yaşamak?
Var olmak ve yaşam sahnesinde boy göstermek, niyeydi?
Nefes alıp vermek, yaşamak mı?
Yoksa güneşli bir havada, bir gölgen olduğunu görmek, kanıt mıydı var olduğuna?
Bir unvan, bir etiket, bir kimlik edinmek...
Güç sahibi olmak, paraya hükmetmek, herkese kendini kanıtlamak!
Bu kadar mı yani, bu muydu gerçekten de yaşamak?
Varlık bundan ibaret mi yani?
Birilerine bir gösteri sunmak mı sadece *bakın, ben başardım işte böyle!* dercesine...
*Ben yaptım, ben kazandım, ben ettim, ben, ben ben...* diye diye...
Bu muydu varlığımızı anlamlandıran?
Hep kendini göstermek mi?
Yoksa bunlar birer illüzyon mu?
Bunların hepsi sahte bir dünyada varlığını kanıtlayan, sahte bir benliğin rolleri mi?
Arka planda başka bir hakikat olmasın sakın!
Başka bir boyut, başka bir alem ve başka bir benlik...
Asıl keşfedilmesi ve ulaşılması gereken yüksek bir bilinç...
Tüm bu etiketlerden çok daha öte, tüm bu gösteriş çabasından çok daha kutsal olan...
Asıl olan, öz olan, tek gerçek olan ve bulunmayı ve bilinmeyi bekleyen başka bir alem…
Orada, taa yükseklerde ve aslında içimizde, derinliklerimizde…
Girip bakmak istemediğimiz ya da akıl edemediğimiz veya cesaret edemediğimiz *kendimizde*…
Öyle ya, hayat, içimizin dışa yansıması değil miydi?
Dışında olan her şeyin kaynağı, aslında kendi içinde gizlenmemiş miydi?
Ve asıl keşfedilecek olan, insanın kendisi değil miydi?
Peki neden hep yanlış yerde arar insan?
Tüm yaşamı boyunca bulamaması, bundan değil miydi?