Tükendi
Gelince Haber VerŞiir ve mimarlık; gösterdikleri dil-yapı-ritm-denge benzerliği ve evrensel boyutta getirdikleri düşünce imkanları ile bir yandan kendi hakikatlerindeki karakteristliği yeniden kurarken, bir yandan da insana dünyayı yeniden kavratırlar.
Mekanların şiir yoluyla betimlenmesi, mimarlığın da toplumsallığın da şiir diliyle inşa edilerek ve hep yeniden inşa edilerek var edildiğini göstermektedir. Kentin çeşitli görüntüleri -ki mimarı bunlardan biridir- ve bu görüntülerin şiirdeki referansları, onun insan belleğindeki tarihsel kimliğini ve şehir algısını güçlendirir. Şairin fiziksel çevrede olup biteni nasıl gördüğü ve bunu şiirinde nasıl anlattığı önemlidir. Bir kentin atmosferini edebi metinler üzerinden anlamaya çalışmak, zamanın ruhunu genel olarak edebiyat-medeniyet-kültür özel olarak da şiir-şehir-tarih bağlamlarında değerlendirmekten geçer. Böylece şiir de-farklı bir görme biçimiyle- içinde bulunduğu `edebi eser` aralığından alınıp, kültür tarihine ait daimi bir veri` olarak türler arası niteliğiyle yorumlanır. Alanlar arası entelektüel alışveriş ve aradaki eleştirel mesafenin düşünceye dayalı sorgulatıcılığ, bilgi akışının çoğulluğundaki açıklık ve geçirgenliği dönüşümdeki yeniden yorumlanabilir olma niteliği üzerinden bütünsel bir perspektife doğru genişlemektedir. Bu kitap, klasik şiirin kendikurgusu ve özerkliği içerisinde 19. yüzyıl İstanbul`undaki mimari eserlerin hangi ipuçlarıyla yer aldığını ve nasıl anlatıldığını anlamaya çalışırken, dönemin mimarlıpı ile de ilişki kurmaktadır. Böylece kent de bir yandan hakkındaki şiir metinleriyle estetik nitelik kazanmakta, diğer yandan da tarihsel olarak paylaşılan bir kültür ortamı olmaktadır. İstanbul`u görünür kılan mimari eserlerin İstanbul ile ilgili şiirler üzerinden okunması, mimarlık tarihi ile şehir tarihini Divan şiirinin en özgün metinlerinden sayılabilecek tarih manzumeleri ile buluşturmaktadır. Görsel kültür verisi olarak mimarinin (söylemsel olmayan alan) yanına yazılı kültür verisi olarak tarih manzumelerini (söylemsel alan) almak, görünür olanla okunur olanı yan yana getirmektedir ki aralarında ki bağlantı her açıdan sorgulanmaya değerdir. Her ikisi de içinde var oldukları zaman-toplumsallık-estetik bakımından kavranabilme geçişkenliğine sahiptir. Her ikisinin sahip olduğu imgeler ve anlamlar da hep yeniden üretilmeye açıktır. Bir kez daha vurgulamak gerekir ki tüm sanat ürünleri gibi edebi eserler de mimari eserler de- canlılığı her bakımdan devam eden aktif varlıklar olarak-tarih yazımına belirli doneler veren birer belge olma sıfatıyla kaynak niteliği taşırlar. Böyle bir bakış açısı, Osmanlı kültür tarihi okumalarına çoğul bir derinlik katar. Divan şiirikendi bağlamı içinden yan bağlamlara açılabilen çoğul zenginliğiyle yeniden değerlendirildiğinde; temsil yönünün yanı sıra, sosyal hayatı nakleden tarafının da bağlamsal boyutta kendi zamanının ürünü olma özelliğinden geldiğiğ görülecektir. Nitelikli okur için bu şiirleri her okuma, bir yeniden okuma ve dolayısıyla işlenmiş bilgiyi her okumadaki `öznel hatırlayış` da, sonsuz bir `yeniden yaratma` imkanıdır.