Tükendi
Gelince Haber VerOsmanlı Devleti’nin padişahları, halkının bir çiçekten bir savaş aletine kadar, uğraştığı her meslekte İslam’ındeğer ve ilkelerini gözetmesini isterdi. İlimle yoğrulup zarafet ve hikmet ile olgunlaşan işlerin, devletin yaşamasına, halkın saadetine ve İslam’ı seven nesillerin yetişmesine vesile olduğunu bilirlerdi. Okçuluk da Osmanlı Devleti’nde savaşlardaki en önemli mesleklerden biridir. Okçuluk; yay, ok, kiriş, zihgir ve atıcıdan ibarettir. Okçuluk yapmak, sadece güç ve kaba kuvvete dayanmaz, cesaret, zekâ ve beceri gerektirirdi. İlk düzenli okçuluk eğitimleri Fatih Sultan Mehmet’in Okmeydanı’nı okçuların eğitimi için vakfetmesi sonucunda başlamıştır. Oğlu İkinci Beyazıt buraya Okçular Tekkesi kurup, bu tekkeyi yönetmesi için kendi hocası meşhur Şeyh Hamidullah’ı görevlendirmiştir. Sultan Selim döneminde ise yalnızca İstanbul’da otuz tane ok meydanı, iki yüz kadar okçu esnafı ve bir o kadar da yaycı esnafı bulunurdu. Okun uçundaki temre (demir kısım) ise Edirne’de imal edilirdi. Bütün bu esnaflar ise Cebeci Ocakları’na bağlıydı. Düzenlenen müsabakalarda üç yüz metreye ok atabilen okçular *Kemankeş* unvanını kazanırdı. Osmanlı yayı insanlık tarihinin en pürüzsüz yayıdır. Altı parçadan oluşur ve yapılan yayın ikincisi bir daha olmaz. Yay ustalarının deyimiyle *Yayın kendine has bir karakteri vardır.* Bugün hâlâ sırrı çözülemeyen yaylar vardır. Bunların yapımını öğrenmek için ya bunları kesmek ya da suda çözdürmek gerekmektedir. Haydi hep birlikte, Kemankeş bir ustanın hikâyesini okuyalım.