Tükendi
Gelince Haber VerDavid Tacey, analitik psikolojiye ilişkin tutumunu Jung’u Nasıl Okumalıyız’ın giriş sayfalarından itibaren açıkça ortaya koyar: Kuramındaki “mitik” yaklaşımlar nedeniyle Avrupa “bilim” çevrelerinden dışlanmış bu büyük psikiyatrı anlamak için fazla aceleci davranmamak gerekir. Tacey’nin de teslim ettiği gibi, Jung ilk bakışta hayalî bir evren kurmuş ve bu evrenin baş kahramanı olarak kendini öne sürmüş görünür; ancak sırf bu hayalî ya da fantastik yanından ötürü, bu evrenin temelini teşkil eden ufuk açıcı arketipler kuramından vazgeçmemiz bize çok şey kaybettirecektir. Benzer biçimde, kolektif bilinçdışı tezinin de çağımızın sosyal bilimcilerine sunabileceği pek çok kestirme yoldan, verimli argümandan söz edebiliriz. Son tahlilde Jung’u Nasıl Okumalıyız?’ın temel tezi, çok erken dönemlerde beliren fikir ayrılıkları nedeniyle Freud’un bireyci psikanaliz güzergâhından ayrılan Jung’un, psişeye Platoncu şablonla benzerlikler gösteren fakat kendine özgü bir güzergâh belirlemiş olduğudur.
“Nasıl Okumalıyız? serisi hazırlanırken son derece basit, ama yenilikçi bir fikirden yola çıkıldı. Büyük düşünürler ve yazarlar için daha önce hazırlanmış giriş metinleri çoğunlukla kısa yaşam öyküleri, eserlerin özeti ya da bunların bir arada sunulduğu kitapçıklar şeklindeydi. Fakat Nasıl Okumalıyız?, uzman gözüyle hazırlanmış bir kılavuzla birlikte okuru doğrudan eserlerle buluşturan bir seri. Bir yazarın söylediklerini bütünlüklü olarak anlayabilmek için kullandığı kelimelere daha yakından bakmak ve bu kelimelerin nasıl okunacağını bilmek gerektiği gerçeği, bu serinin ilk hareket noktasını meydana getirdi.”