Tükendi
Gelince Haber VerFloransalı nümizmat ve botanikçi Domenico Sestini, Sicilya’da geçirdiği üç yıldan sonra 1777 ekiminde İzmir’de Osmanlı dünyasına adım atıyor. Şehrin batıyla ticaretine dair detaylı bir tablo da içeren İzmir tasvirinin ardından 1778 martında Midilli, Bozcaada ve Marmara Adası’na da uğrayan bir gemi yolculuğuyla soluğu İstanbul’da alıyor. Sestini ilk kez geldiği bu şehre hayranlıkla bakmakta ama karaya ayak basmaktan çekinmektedir: “Size bu limanı süsleyen pek çok ve pek muhtelif gemi, şilep ve teknenin hangi birini tasvir edeyim? Peki ya oraya buraya dağılmış binlerce kayığa ne demeli? İstanbul, Galata ve etraftaki tüm beldeler arasında çok sayıda insanı mütemadiyen taşıyan bu kayıklar, denizi deniz olmaktan çıkarıp adeta işlek bir caddeye çeviriyor. Tam da böyle hayranlıkla kendimden geçmiştim ki, etraftan duyduklarım beni bir anda alt üst etti. Kaptanla konuşanlar, Türklerin taun ve yumurcak, Rumların panugla ve tanatico dedikleri veba musibetinin şehirde kol gezdiğini söylüyordu. Devlet ricali, kendilerini saraylarına ve köşklerine kapatmıştı.” Sestini’nin İstanbul’u, her biri şehrin bir veya iki bölgesine odaklanan dokuz mektuptan oluşuyor. Boydan boya deniz ve kara surları, Büyükada ve Heybeliada manastırları, Kadıköy’den Üsküdar’a, Pera’dan Arnavutköy’e uzanan keyifli gezintiler bunlardan sadece bazıları. Sıra dışı bir detaycılığın öne çıktığı anlatılarında kahve pişirme usullerinden yasemin yetiştiriciliğine, vaftiz töreninden Mevlevi ayinine uzanan rengârenk bir yelpaze bulunuyor. Bu eserin özgünlüğü, tüm bunlarla sınırlı kalmıyor. Sestini 1778 İstanbul vebasına dair ilginç bilgiler de sunuyor. Suraiya Faroqhi’nin önsözüyle ilk kez Türkçeye kazandırılan bu eser, modern dönem öncesi İstanbul’un önde gelen birincil kaynaklarından olmaya aday.