Tükendi
Gelince Haber VerMu¨slu¨manlarla gayri mu¨slimler arasındaki olağan ilişkinin savaş veya barış olması konusunda İslam hukukçularının du¨ştu¨ğu¨ ihtilaf, milletlerarası hukukun en önemli kavram ve konularından biri olarak karşımıza çıkan antlaşmaların İslam hukukundaki meşruiyetini ve yerini derinden etkilemiştir.Her vesileyle barışa çağrıda bulunduğu, bozgunculuğa, kaosa, vahşete karşı çıktığı Kur’ân-ı Kerim ve Hz. Peygamber(SAV)’in uygulamalarıyla net biçimde göru¨len İslam’ın milletlerarası ilişkiler kuramında, savaş ve çatışma halinin karşıtı olarak antlaşmaya biçtiği rol ve buna bağlı olarak, yapılan antlaşmaların herhangi bir su¨reyle sınırlı olup olmadığı, mu¨slu¨manların hangi şartlarla antlaşma yapabilecekleri ve antlaşmaları terk edebilecekleri hakkında göru¨şler ileri su¨ru¨lmu¨ştu¨r.İslam, çatışmayı köru¨kleyen, savaşı hayat gayesi edinen, bu¨yu¨k bir hızla yayılmasını şiddete borçlu olan, antlaşma ve antlaşmalı olmak konusunda katı bir tutum izleyen bir din değil, insanın huzuru ve yeryu¨zu¨nu¨n ıslahı yolunda savaşı ve barışı hayatın gerçekleri kabul eden, ama anlaşıldığı u¨zere barışı şiddete tercih eden ve antlaşmalı olma hali konusunda ufku geniş bir yapıdır. İslam dini savaşın, şiddetin, çatışmanın varlığını ve kaçınılmazlığını göz ardı etmemiş ve alınması gereken önlem, izelenmesi gereken kuralları ortaya koymuş, barışı da olağan dışı bir durum olarak nitelememiş, mensuplarına İslam’ın ruhu ve temel değerlerine sadık kalmak, İslam’ın ve mu¨slu¨manların maslahatını gözetmek kaydıyla antlaşmalar yapmak konusunda bu¨yu¨k bir serbesti tanımıştır. Buna göre mu¨slu¨manların yaşadıkları çağın şartlarını, temin edilecek maslahatları, bunun yanında medeniyetlerinin huzur, gelişme ve barışa olan ihtiyacını dikkate alarak antlaşmalar yapmalarının son derece olağan ve hatta gerekli bir durum olduğuna inanıyoruz