Tükendi
Gelince Haber Ver‘Ene’l-Hak’ sırrı sonsuzluğunun sonsuz idrakı ve tahsilidir. Bu tahsil ve idrake son yoktur. Bir arif-i billahın idrakinde, ‘Ene’l-Hak’ sırrı hususi değil, umumidir. Bu sır tüm evren için geçerlidir ve evrendeki her bir varlığı kapsar. Tüm evren ve içindekiler, bir ‘Ene-Ben’dir. Bu sırrın idraki, nefesi Tanrı’dan [zahir ve batını ile Evren’in ruhundan] almakla gerçekleşir. Tanrı’dan nefes alan, tüm evrenden ‘Ene’l-Hak’ sadasını işitir. Tanrı’sal gerçeği görür ve Tanrı sırrına erer. Kim ki Tanrı’dan nefes almadı, ol kişi Ene’l-Hak sırrına ermedi. Ene’l-Hak sırrına ermeyen ise, Tanrı’sal hayat [ruh] sahibi olup ölümsüzlüğe ermedi. Bu kesin!...
İrfanın hedefi Tanrı’dır. Zamansız, mekansız, mesafesiz! Tanrı’nın ise hedefi yoktur. O sadece ‘Her an bir şe’ndedir.’ O’nda geçmişin hesabı olmaz. Yayından fırlayan okun, duracağı veya durupta geri döneceğini kim söyleyebilir. Böylesi bir oluş, mümteni’attandır [imkansız, varlığı mümkün olmayan, muhal]. Ve Tanrı, tüm zıtlıkların kendisinde yokluğa erdiği, evvelsiz ve ahirsiz kemalat deryasıdır. Bu kemalat deryasında bilen, bilinen, bilgi bir tek varlıktır ve bu derya senin asli özündür. Bunu, böyle bil!.. Bu öze ermeden, ‘Ene’l-Hak’ sırrı sende zahir olmaz. Dil davası edenlerin ise, variyetleri kendilerine yüktür ve bu yük onları zıtlıklara sevkeder. Bu sevk içerisinde olanlar, yaşantılarını iki ara bir derede ve kabz içerisinde geçirirler. Variyetten kurtuluş, ilimledir ve İlim Tanrı sıfatıdır. Ve sıfat zatın aynıdır. Yeter ki, ilim ilmullah olsun. Bu sırlar, gizli de değildir. Sırr-ı sır olmaktan çıkar ki, ‘Ene’l-Hak’ hakikati sende zahir olsun.
*Tanrı’lığın bir sırrı vardır ki o da, Sen’sin.
Eğer o sır yok olsaydı, Tanrı’lık elbette batıl olurdu.*