Tükendi
Gelince Haber Verİnziva; hakikat insanını, ruhuyla hesaplaşmaya sevk eder. Ruhun hesaplaşması için, tefekkür ve tezekkür gerekir. Nihayetinde nefsin arınması için ruhun uyanışı ve dirilişi gerçekleşmelidir. Her diriliş için bir kurtuluş vardır. Her kurtuluş için münzevi bir zamana ihtiyaç duyulur.
Dünya mülkü geçicidir, ancak ebedî olana onunla hazırlanılır. Hal böyle olunca, ilimle ve irfanla dünyayı imar etmek gerekir. İlim, fen ve teknik, İstiklal Şairimiz Mehmet Âkif’in dilinde ne güzel terennüm eder. Şairin çığlığı, Doğu’da ve Batı’da, hâsılı tüm dünyada duyulur. Tevhid ümmetinin çığlığıdır bu. Dolayısıyla bir varoluş mücadelesidir. ‘Uyan, uyan, uyan’ diye nida eden Şair, ‘Âsım’larına’ ‘ilim var, irfan vardır’ diye ikazlarına devam eder. Yoksa taassup gelir, bilim ve teknik çarkları kilitlenir, bilgi kısırlığı yaşanır, üretemeyen tüketici yığınları her tarafı kaplar.
Tevhidi geleceğe taşıyan hattın dâhisi Hattat Hâmid Âmidî, kendi ismi olmasa da bu ismiyle evrensel bir kimliğe dönüşür. Yüzlerce ‘hattat’ın kalemlerini ve kamışlarını kırdığı, mürekkeplerini döktüğü, kağıtlarını yırttığı harf inkılabı karşısında Hattat Hamid Aytaç, kimlik ve şahsiyet kartlarımızı yazarak medeniyet yazımızı, hüsn-ü hattımızı yok olmaktan korumuş…
İşte bunun için Osmanlı’nın, Ümmetin, inzivanın iki kahramanı, iki münzevi ve sükût ehli, iki çile insanı, hakikatleri şaheserleriyle haykırmaktadırlar. ‘Kendine gel, geçmişini hatırla, yaşat.’ ‘Yoksa yok olursun, kaybolursun, yitik medeniyetlere dönüşürsün’ diye şiirle ve kalemle uyarmaktan bıkmıyor, usanmıyor, hayatlarının son demlerine kadar, ‘vazifeleri’ni hakkıyla yerine getiriyorlar. Bu kutlu insanlar, kendilerini, ailelerini ve çocukların, hâsılı nesillerini feda ediyorlar, tevhid yoluna…
Geçmişi ve geleneği yok olmaktan kurtaran Münzevi Şair ile ‘Vazifeli’ Hattat, gerçekte yeni çağın düzenini, hakikat arayıcılarına, kısacası ümmetine izah etmektedir.