Tükendi
Gelince Haber VerEndülüslü filozof İbn Rüşd, yaşadığı dönemin ilmî, siyasî ve felsefî dünyasından hem etkilenmiş hem de etkilemiş bir filozoftur. Hukuk, siyaset ve idarî görevlerde bulunması, fakih (İslâm hukukçusu) olması, yaşanan problemlerin çözümünde gerçekçi ve makul öneriler getirmesiyle karşılık bulmuştur.
Bilimlerin her türünde eserler kaleme alan İbn Rüşd, hem Doğu’nun hem de Batı’nın filozofu olmak gibi büyük bir şerefe kavuşmuştur. Özellikle felsefe, tıp ve hukuk alanları onu hakîm (filozof), hekim (tabip) ve hâkim (yargıç) olma gibi üç alanda otorite sahibi kılmıştır.
Batı uygarlığının köklerinde İbn Rüşd ve onunla adlandırılmış olan İbn Rüşdçülüğün (Averreoizm) bulunduğu, genel kabul gören bir görüştür. Onun ortaya koyduğu özgün metodoloji, Batı’da yeni sistemlerin düşünsel rotasını çizerek Rönesans’ın kapılarını açmıştır. İbn Rüşd bir taraftan büyük keşifleri zorlayan, diğer taraftan analiz ve sentez yönteminin belirleyici bir anlayış olarak ortaya çıkmasına önemli katkılarda bulunmuştur.
Kurtabalı filozof, eleştirel bir gözle Antik Yunan’ın hem Eflatun’u hem de Aristoteles’i olduğu gibi tekrarlayıp taklide başvurmamıştır. O, bilimsel aklı ile hem Antik Yunan’ın bilgelerini hem de İslâm filozofları Fârâbî ve İbn Sînâ’yı tenkit süzgecinden geçirmekten kaçınmamıştır.
Saldırılar karşısında felsefe ve aklî düşünceyi savunan İbn Rüşd, din (Şeriat) ile felsefe (hikmet), gelenek ile ilerleme karşılığında her iki alanın da zorunlu ve vazgeçilemez sahalar olduğuna inanmıştır.