Tükendi
Gelince Haber VerMarifetullah ilmi olan tasavvufun talim edildiği okullar/tarikatlar, istidat ve nasiplerine göre sâliklerine, hakikate ulaşmayı vadederler. Seyr u sülûk denilen manevî yolculukla, hadîs-i şerîfte ifade edilen, Allah’ın ahlâkıyla ahlâklanma veya varlık mertebelerinin hakka’l-yakîn katedilmesi ameliyesi gerçekleştirilir. Arifler; Allah’ın ahlâkıyla ahlâklanmayı, güzel ahlâk sahibi olmak yanında, bunun hakikat düzlemindeki karşılığı olan Allah’ın fiillerinin, sıfatlarının ve Zât’ının tecellilerine mazhar olmak şeklinde de anlamışlardır.
Bu yolda tecellilerin mazharı olan sâlik, çeşitli enfüsî/iç ve âfâkî/dış tecrübeler yaşamaktadır. Manevî tekâmül ve terakki, insanın hislerinde, algılarında ve idrakinde hakikate evrilen değişikliklere sebep olmaktadır. Bu tecrübelerin zirvesi Allah’a dair bilginin, istidlâlî/delil dayanaklı olmaktan çıkıp bedîhî/apaçık hale gelmesidir. Öte yandan bu olgunluğa ulaşıncaya dek sâlik; kendi varlığı, âlem ve Allah hakkında birçok tecrübelere şahit olmaktadır.
Hidâyetü’t-Tâlibîn, 19. yüzyılın başında yaşamış, büyük ariflerden Ebû Said Fârûkî (v. 1250/1835)’nin seyr u sülûku esnasında yaşadığı manevî tecrübelerinden ve bunların kendisi tarafından yapılmış izahlarından müteşekkildir. Ebû Said, bulunduğumuz coğrafyanın tasavvufî hayatına ciddi tesirleri olmuş Nakşibendî-Müceddidî yolunun büyüklerinden, Abdullah Dehlevî (v.1240/1824)’nin haleflerindendir. Nitekim kitap bir yönüyle mürşit-mürit mihverinde Abdullah Dehlevî ile müellif arasındaki tasavvufî irşadın mahrem noktalarını da tabiri caizse, müspet mânada ifşa etmektedir. Bu iki mühim şahsın tasavvufî anlayışları ve şahsiyetleri hakkında mühim bilgiler vermektedir.
Eser bir yönüyle de bugün tasavvuf yollarına ilgi, alaka ve bağlılık duyan kimseler için, ideal bir yol, mürşit ve müridin nasıl olması gerektiğinin güzel bir örneğini sunmaktadır. Maddileşen dünyaya benzer bir şekilde, giderek zâhirîleşen, kemiyetin keyfiyete, toptancı yaklaşımın hususiliğe galip geldiği tasavvufî hayatımıza; marifetullah merkezde olmak üzere, ârif ve marifet talibinin vasıflarıyla alakalı numuneler arz etmektedir.