Tükendi
Gelince Haber VerBenim yaşam felsefem olmuş Sarıyer sevdası! Kurtulmam olası değil. Bunu da biliyorum yine de sıyıramıyorum kendimi… Uğraşım olmadığı zamanlar da hangi gün ya da hangi saat olursa olsun kendimi yer yer bozuk asfaltın üzerine atar, sessiz sakin yürür giderim. Kaldırımlar! Kaldırımlar beni Necip Fazıl`la buluşturur… Hisar tepesi Orhan Veli ile, Piyasa caddesi de Şekerci İbrahim`le!
Bir garip yolcuyum Sarıyer gemisinde, dümeninde kimse yok, nereye süreklerse akıntı orada bulurum kendimi… Gemi dümensiz, ben pusulayı şaşırmış bir sevdalı… Sokak sokak arşınlarım Sarıyer`i… Mahalleleri, köyleri dolaşırım gün boyu, arar tararım eski dostları, seyrederim tüm yenilikleri… Mezarlarına uğrar varsa giden son yolculuğa dostlar bir Fatiha okur dönerim. Rastladıklarımla ya bir kahve ya da çay bahçesinde oturur çay yudumlarız, ya da iki lokma yemek yiyerek geçen günleri anarız… Sorarım, onlar anlatır, ben not alırım. Notları almak iyi de saklamak kolay değil! Çok zaman geçmez depreşir içimdeki Sarıyerlilik, tez canlılığım koşar adım dolaşır beynimde, haykırır durur: "Ben Sarıyer`im, ben Kilyos`um, Büyükdere`yim, Tarabya`yım, Yeniköy`üm, Hisar`ım! Senin bildiklerini Sarıyerlilerini bilmesi hakkı var" diye… İşte o zaman kendime gelirim. Madem Sarıyer! Niçin Sarıyer? Neden Sarıyer? der dururum kendi kendime! Yani kısaca demek isterim ki bocalar dururum gün boyu, kartondan kayık gibi deniz üzerinde!
En iyisi aklımda olacağına, kâğıt üzerine olmalı! Neden bildiklerimi paylaşmamak? Mademki Sarıyerli diye tanıdılar, bildiler beni, bildiklerimi Sarıyerlilerle paylaşmak görevim olmalıdır düşüncesiyle yola çıkmaya karar verdim. Bu kararımı uygulama yolunu tutunca meraklıların o denli ilgisi ile karşılaştım ki anlatılması zor!
Sarıyer bir büyük deniz ve o denizin içinde bir kayık, o kayıkta ben! Kayık alabora olana kadar Sarıyer`i yazmaya devam edeceğim.