Tükendi
Gelince Haber VerKararını verdikten sonra da durmadı. Bir hançeri andıran gagası açılıp kapandı, ‘viyaak, viyaak’ sesleri yayıldı ortalığa. Kanatları peşi sıra hızla inip kalkarken koca gövde havalandı. Biraz yükseldi, şöyle bir-iki tur attı Tujik Bava üzerinde, ardından da Ağdad’a doğru süzüldü. Önce vadiyi sonra Sey Rıza’nın konağını aştı ama Kandil dağı tepesini geçmedi; geri döndü. Bir kez daha aşağıda ki virane Ağdad’ı seyretti yüreği sızlanarak. Arkasından yeniden Tujik eteklerine ulaştı. Ulaşır ulaşmaz da hafifçe sağa dönüp Gule Yaylası’na doğru ilerledi. Derken Alişêr Mağarası’nı geride bıraktı ama İksor Vadisi’ne ulaşmadan kuzeye döndü. Mavi Munzur Nehri boyunca yoluna devam etti. Kırmer köyüne ulaştığında, o güne kadar hiç görmediği insanlarla karşılaştı. Merak etti yabancıları. İçinden biraz daha yakından görmek geldi onları ve kanatlarını gövdesine yapıştırarak aşağıya doğru inmeye başladı. Bir rüzgâr vınlamasına ya da kalın bir ıslık sesine benzer bir sesle uyanan aşağıdakiler, başlarını kaldırıp baktılar. O zaman daha iyi anladı onların yabancı olduklarını. Evet, bunlar bugüne kadar gördüğü, bildiği insanlar değillerdi. Giysileri, davranışları, dilleri bambaşkaydı yabancıların. Kimdi ki acaba bunlar? Nereden geliyor, nereye gidiyorlardı öyle?