Tükendi
Gelince Haber VerYedi asırdır onlarca şerhe ve tercümeye konu olan ve sûfîlerin başucu eserlerinden biri hâline gelen Gülşen-i Râz, Doğu klasikleri denince akla ilk gelen eserlerden biridir. Gülşen-i Râz, Mahmûd Şebüsterî’nin (1288-1340) dönemin Horasan şeyhlerinden Emir Hüseynî’nin bir ulakla Tebriz erenlerine gönderdiği manzum on beş soruya yine aynı arûz vezninde karşılık vermesiyle oluşmuştur. Eser küçük hacmine rağmen irfânî meselelere dâir neredeyse değinmedik konu bırakmaz.
Kozmolojiden sûfîlerin sıkça kullandıkları sembollere, varlık tasnifinden seyr u sülûka, mutlak ve mümkin varlık ilişkisinden aşk ve muhabbete kadar birçok konuyu ele alan Gülşen-i Râz *her şey içinde* bir eserdir. Bin beyitten oluşan eser sanki irfani literatürde anlatılan kıssaların hisselerinin gayet sistematik bir şekilde bir araya getirilmiş hâli gibidir ve bu yönüyle irfânî metinlere giriş özelliği taşır. Sırların gül bahçesi anlamına gelen Gülşen-i Râz adına yakışır bir şekilde insana, tanrıya, metafiziğe dair sırları fâş etme hedefiyle nazm edilmiştir.
Şeyh Mahmûd Şebüsterî’nin İbn Arabî, Ferîdüddin Attâr ve Mevlânâ etkisiyle nazm ettiği Gülşen-i Râz’ın elinizdeki bu şerh ve tercümesi, Orient-Institut Beirut’ta İslam düşüncesinde ahlâk kavramı üzerinde araştırmalarını sürdüren Fatih Ermiş’in eser üzerine yapılmış önemli şerhlerden de yararlanarak ortaya koyduğu bir çalışmadır.