Tükendi
Gelince Haber VerKÜR ŞAD
Çin bir daha rahat yüzü görmedi.
İzleri silinmeyecek korkunun gölgesinde yaşamak zorunda kaldı.
Gecenin karanlıkları hep bir başkaldırının imince gölgeler kuruyordu. O kutlu geceden beri Çin, gölgelerden korkuyordu.
Kür Şad’ın ve kırk yiğidinin gölgesi…
Yazık ki o gölgeleri bugün biz arar olduk!
Hem aynı yerde hem uzaklarda…
Destanlara muhtaç olduk!
*Kür Şad* adını unutulmaz kılan destanı yazan bilgenin tini, bu adın tarihi yazıtlarda geçen gerçek karşılığının, *AŞİNA CHİE-SHİH-SHUAİ* adlı Türk soylusu olduğunun açıklanmasından, onun yaşadığı çağın bütün gerçek yönleri ile anlatılmasından elbette kut bulacaktır.
Kür Şad’a ad veren, onu destan kılan ve unutulmazlara erdiren Ulu Bilge Nihal Atsız’ın
ruhuna kut ile ithaf olunur…
ALP URUNGU
Kağanım’a doyamadım.
İlime, devletime doyamadım.
Ulusuma doyamadım.
Güneşten, aydan, oğullarımdan, kızımdan, ecemden, kandaşlarımdan ayrıldım.
Ecem, oğullarım, kızım…
Ne acı, sizlerden ayrıldım.
Kandaşlarım bir araya geldiler.
Yüz güçlü er seçtiler.
Kutlu dağdan bu taşı belirlediler.
Altı geniş, üstü dar, ok gibi sivri…
Tam elli öküz ile taşıyıp Elegeş Irmağı’nın kıyısına getirdiler.
Benim için dikiverdiler.
Ne acı, bizim olan Gök’ün altında yaşadığım yurdumdan ayrıldım.
Acundan, yerden ayrıldım.
Otuz dokuz yaşındaydım.
Gök aldı beni…
Oğuşumdan, kapımdan, uyamdan ayrıldım.
Ey budunum.
Çalışın!
İli, töreyi, birliği koruyun.
Uçmaklığım Pars yılında oldu.
Şimdi ait olduğum yere, Gök’e uçtum.
Kut sizinle olsun
Beni, destanımı unutmayın!
GÖKTÜRKLER
Türk’üm hey!
Ne kutlu bir adla adlandırmış Tanrı seni!
Adınla övmüş ki övünesin diye!
Ne bekliyorsun, övün, hey!
Gök, sen övünesin diye, yüceliklerde!
Yer senin övüncünle ıduk!
Güneş senin övüncüne tanık!
Ay senin övüncünle uyanık!
Hüküm Tanrı’nındır hey!
Ki Tanrı seninledir…
Eline yay, kargı, kılıç…
Binmeye Gök köklü at…
Keçeden yurt…
Uyasın diye, töre…
Başına ulu kağanlar…
İzinde yürümeye Bozkurt…
Ey Türk titre, özüne dön ve acunu tut!
Ata oğlu ataç doğar.
Ana kızı anaç doğar.
Türk’ten Türk…
Bozkurt’tan bozkurt doğar!
ŞAMAN KIZ
Şaman Kız uçuyor…
Uçmak ne denli zevkliymiş.
Kişi geri dönmek, yere inmek istemiyor.
O halde kuşların yerde işi ne?
Neden hep Gök’te kalmazlar iyi tinler gibi…
*Tak, tak, tak, tak…*
Son darbeyi vurun kötülere. Savaşı siz kazanın. İyilerleyiz biz, biz iyileriz.
Alkışa durdu:
*Gök bizi bırakmaz.
Biz Gök’ü bırakmayız.
Gök bizi bırakmaz.
Güneş varlığı ile parıldar.
Güneş bizi bırakmaz.
Ay varlığı ile parıldar.
Ay tanık şimdi olanlara.
Onun kutunda varlığımız.
Ay bizi bırakmaz.
Yıldızlar ışıl ışıl.
Yıldızlar tanığımız.
Yıldızlar bizi bırakmaz.
Atalar tini şen olur.
Atalarla var olunur.
Ata tinleri tanığımız.
Atalar bizi bırakmaz!*
Şaman Duası
BOZKURT DESTANI
Bu bir Türk destanıdır. Yazdık, çünkü biz destansız yapamayız. Yazdık, çünkü kutlu geçmişimizden izler taşımaktadır. Bilmeli, anlamalıyız.
Destanları, en iyi, destanların asıl sahibi, asıl egemeni olan ulusların kişileri anlar.
Bu kutlu destanı da en iyi biz Türkler anlarız.
Destanları hissetmek, ancak belli bir gücün yüklemesinde olur. O güç, ulusal güçtür. Destanların ne anlattığını, ne anlatmak istediğini, hangi çağın içinde, hangi Türk budunun özünde doğduğunu, nasıl şekillendiğini, nasıl bezendiğini, renklendiğini ancak Türk ulusunun gerçek kişileri fark eder.
Destanlar, dilden dile anlatılarak gelmiştir bugünlere.
İlk doğumları, ilk oluşları unutulmadan... İçinde yerleşmiş bulunan gerçekliklerin yanı sıra, betimlemelere yüklenen abartılarla değerlenmişlerdir. Özünde koca bir geçmiş, yaşananların imleri gizlidir. Destanlar, yaşandıkları için kalıcı olmuşlardır. Destanlara inanmak gerek! Güvenmek gerek! Destanları bilmek, anlamak gerek!
Bir şeyler olmuştur.
Bu bir şeyler gerçektir, yaşanmıştır.
Olmayanlar değildir anlatılanlar, olanlardır.
Hiç yoktan ortaya konulmamıştır, dayanağı vardır.
Olan bir yapının üzerine kurgulanmıştır ne olmuşsa.
Türk’ü anlamak için Bozkurt Destanı’nı bilmek gerekmektedir.
Türk’ü anlamak için Bozkurt Destanı’nın vermek istediği imleri iyi değerlendirmek gerekmektedir.