Tükendi
Gelince Haber VerVagonlara çok sayıda insanı tıka basa doldurdular. Bırakın oturmayı ayakta duracak yer bile kalmamıştı. Oturulduğu takdirde yere sığmak mümkün değildi. Önceleri dinlenmek için birbirlerine tutundular. Sırt sırta verdiler. Ama yeterli gelmiyordu bunlar. Çünkü sonuçta hep ayaktaydılar. Sonunda bir sıra oturup iki sıra ayakta kalarak dinlenme seçeneği oluşturdular. İyi de ileride tuvalet ihtiyacı doğacaktı. Kadın erkek, yaşlı çocuk bir aradaydılar. Nasıl çözeceklerdi bu sorunu? Tren uzun süre hiç durmadı. Kapıların kapanıp arkasından tahta sürgüyle kilitlenmesinin üzerinden en az altı gün geçmişti. Ara sıra trenin çıkardığı islim sesi ve imdat çığlığı gibi yükselen düdük sesi ayakta uyuklayan yaşlılarla kucakta uyuklayan çocukların irkilip uyanmasına neden oluyordu. İçeride nefes almak bile zorlaşmış, insan sıcaklığı ve gaz salımı nedeniyle oksijen kalmamıştı. Kakalarını yapmaları çok zordu. Ayakta durmaya zorlanırken nasıl gidereceklerdi ihtiyaçlarını, bilmiyorlardı. Zorunluluktan utanmayı unutmalıydılar. Erkekler biraz erken uyum sağladı bu zorunluluğa ama genç kızlar, kadınlar utanıyordu. Zehirlenme belirtileri görülünceye kadar dayandılar. Yüzlerinde, ellerinde karıncalanmalar başladı. Artık çareleri kalmamıştı. Oldukları yerde çömelerek, çevrelerindeki komşularının da yardımıyla ihtiyaçlarını giderdiler. Trenin durduğu da duracağı da yoktu. Utanmak çözümsüz problemler yaratacaktı. Utancı vagondan atmak gerekiyordu. Çaresiz öyle yaptılar. Yaşam söz konusu olunca her türlü tabu, kaygı, inanç anlamını yitiriyordu. Çünkü esas olan hayatta kalmak ve bu zulme direnmekti.