Tükendi
Gelince Haber VerAslında, büyük bir yelkenliden daha güzel şey az bulunur dünyada.
Şarpi, kotra falan değil, kocaman bir gemi. Uzun direkleri, geniş yelkenleri, yüksek bordasıyla bin tonluk, iki bin tonluk tekne. Böyle bir güzelliğin, motorlarını çalıştırmadan, rüzgar altında süzülüşüne doyum olmaz.
O sırada ancak iyi şeyler düşünebilirsiniz bütün dünya için.
Mümtaz Soysal (Öpülesi Gemiler, s.17).
Bu sözlüğün içerdiği tekne çeşitleri için Karadeniz, Marmara, Ege, Akdeniz, Kızıldeniz ve Basra Körfezi ile Tuna, Nil, Dicle ve Fırat nehirlerinin oluşturduğu coğrafya esas alınmıştır. Bu coğrafya dışından kalan, ancak bilinmesinde yarar bulunan tekne çeşitleri de eklenmiştir. Bu coğrafya, aynı zamanda Osmanlı İmparatorluğu’nun tarihsel coğrafyasıdır.
Farklı iklimler, farklı denizler, kıyılar, rüzgarlar, ister istemez bu ortama uygun teknelerin yapımını da gerektirmiştir. Bu yüzden Osmanlı İmparatorluğu, 16. yüzyıldan itibaren okyanusların ticari yaşama katılması ile öne çıkan Portekiz, İngiltere, Hollanda gibi denizci uluslardan farklı olarak, egemenliğinin yayıldığı coğrafyadaki denizleri neredeyse bir iç deniz haline getirerek, bir çok denizle birden ilişkili ve değişik teknelerin kullanıldığı bir deniz ülkesi olmuştur. Öyle ki, gemi yapımında köklü değişikliklerin başladığı 19. yüzyıl gibi geç bir dönemde bile, Tuna havzası, Karadeniz, Marmara, Ege adaları ve Akdeniz’den imparatorluk merkezi olan İstanbul’un gıda, kömür, kereste vs. gereksinimini karşılamak için gelen tekneler bunların içinde savaş gemileri, balıkçı ve yolcu tekneleri ile diğer gemi türleri bulunmamasına karşın, saptanabilen 21 farklı orta boy ticarî tekne türü ile oldukça çok çeşitlilik gösterebiliyordu. Halkın gereksinimlerini karşılamaya dönük bu taşımacılık ve gemicilik, Batı’da olduğu gibi, arkasında bir kolonizasyon, esir ticareti ya da gambot politikası güden ve çeşitli halklara acılar çektiren bir deniz gücünün parçası olmayışı, onu daha değerli kılmakta ve kültü-rel ilgiyi de haketmektedir. Ne ki, geçmişte, bu coğrafyanın Antik Çağ’dan günümüze, zengin uygarlık mirasına yeterince sahip çıkamadığımız gibi, deniz kültürüne de yeterince ilgi gösteremediğimizden, bu çeşitlilik zaman içinde yok olmuştur. Günümüzde ise, her iki konuyu önemseyip, değerli çalışmalar ortaya koyan bilim insanlarımız eksik değildir. Arşiv kaynaklarımız araştırıldıkça, deniz kültürümüzün bu zenginliği daha belirgin olarak ortaya çıkabilecektir.
Tarihsel metinlerde gemiler ile ilgili bilgilerin çok az ve sınırlı oluşu, konunun derinliğine ortaya çıkarılmasını engellemekte ve bu yüzden pek çok tekne, birkaç özelliği ile betimlenmeye çalışılmaktadır. Adı dışında hiçbir bilgiye ulaşamadığımız tekneleri ise, madde başlığı olarak almamayı yeğledik.
Tekneler, tarih boyunca insanın nehirde, gölde, denizde geçen yaşan-tısının ayrılmaz bir parçası olmuş, onunla gezmiş, keşiflere çıkmış, savaşmış, geçimini sağlamak için uğraşmış, sayısız maceralarında can yoldaşlığı yapmış araçlardır. İnsanın değişen gereksinmeleri ve teknolojik gelişme yeni araçlar yaratırken, eskilerin büyük bir kısmını da yaşantımızdan çıkarmıştır. Kimimiz için bu teknelerin canlı imgeleri anılarında hala yer etse bile, İstanbul’un süslü Alamanalarını, Marmara’nın körfezlerinde bekleşen renkli Çektirmelerini, Karadeniz’in Taka ve Çırnıklarını, Ege ve Akdeniz’in Tirandil ve Praçiralarını görmenin artık olanağı kalmamıştır. Birçoğu iktisadi ve sosyal yaşamımızdan çıkmış olsalar bile, kaybolan bu güzelliklerin imgeleri kültürel dünyamız için yine de değerlidirler.
Böyle bir sözlük yapmaktaki amacımız, gemilerimizle ilgili bir sıralama yapmak ve onları kabaca da olsa tanıtmak, konuya ilgi duyanlara topluca bir bilgi verebilmek, araştırma yapacaklara başlangıç için bir kaynak oluşturmaktır. Bu yüzden teknik özelliklere az yer verilmiş, görülebilir özellikler, tarihsel konumu, tarihsel süreçteki gelişimi ve bu süreçteki yaşanmışlıklar, kısaca anlatılmaya çalışılmıştır. Ancak, tarihsel olaylar söz konusu olduğunda, olaya taraf olanların anlatımları da farklı olabilmekte ve objektiflik azalmaktadır.
Denizcilik tarihi de böyledir ve denizcilik ile ilgili kitapların bazılarında, birbirinden farklı bilgiler görülebilmekte ve abartılı anlatımlarla karşılaşılmaktadır. Olabildiğince *doğru ortayı* bulmak yani objektif olabilmek için, kaynaklara bağlı kalınmaya çalışılmıştır.
Diğer bir sorun, metinlerdeki anlatılarla, gravür, minyatür ve resimlerde betimlenen teknelerin eşleştirilmesinde ortaya çıkmaktadır. Görsel malzemelerde teknelerin çoğunlukla cinsi belirtilmediğinden, yazılı kaynağa uygun görseller seçilmekte, ancak bu da yanlış yapma olasılığını beraberinde getirmektedir.
Bu sözlük, konusu ile ilgili kaynaklara bağlılığı yanında, teknelerin insan yaşantısına kattığı güzel öyküleri ve şiirselliği de anımsatmayı istemek-tedir. Bu yüzden, roman ve öykülerden kısa alıntılar yapılmış, bazı madde aralarına şiir de konulmuştur. Ayrıca, kitabın adı her ne kadar Gemiler Sözlüğü ise de, uzun tutulmuş kimi maddelerinden dolayı, sözlük kalıpların-dan çıkıp, gemiler üzerine bir okuma kitabı haline dönüşmesine izin veril-miştir.
Bu çalışmamda, her zaman olduğu gibi bilgi ve deneyimlerinden yararlandığım eşim Mine Özen’e, Ord. Prof. Dr. A. Süheyl Ünver Arşivi ve kendi belgelerinden yararlanmam konusundaki nazik yardımlarından do-layı Sayın Gülbün Mesara’ya, şiir çevirisi ve resimleriyle katkıda bulunan yeğenlerim Çağla Işıl Soykan ile Arzu Soykan’a, Kısmet teknesinin fotoğrafını almama izin veren, büyük denizcimiz Sadun Boro’nun kızı Sayın Kısmet Deniz Polat’a, Carbognano’nun kitabından Ada Yavrusu resmini kullanmama izin veren Eren Yayıncılık adına Muhittin Salih Eren’e; İstanbul Deniz Müzesi Kütüphanesi, İSAM (İslam Araştırmaları Merkezi) Kütüphanesi, Rahmi M. Koç Müzesi, İ.Ü. Nadir Eserler Kütüphanesi, Süleymaniye Kütüphanesi ve Topkapı Sarayı Müzesi’ne teşekkürlerimi sunarım. Ayrıca, yayınları ile denizciliği sevdiren ve çalışmamın da basılmasını üstlenen Sayın Kpt. M. Turgay Erol’a çok teşekkür ederim.
- Selim Özen