Tükendi
Gelince Haber VerAslında ortaya koyduğum şey bir kitap değil. Bu coğrafyada çıkardığım bir çığlık. Sevgi karıştırılmış acılı bir öfke. İnsanın yaşam yolculuğundaki yalnızlaşma öyküsü. Güven dağlarının korkulara evrilmesi. Bilgeliğin her gün zincirlenerek taşlanması. Sığışamadığımız yüreklerin susturularak yok edilme zalimliği.
Hayatım boyunca dinledim, belki sıra bana gelir umuduyla. Baktım sıra gelmiyor, ben de yazayım şuraya dedim. Geceler ve gündüzler boyunca yazdım. Yazarsam, sanki bedel ödeyecekmişim hisleri taşıyarak.
Sözlü edebiyatın bir ucu şiir ise diğer ucu denemedir diyor ustalar. Aradakileri siz düşünün. Bir uçtan öbür uca savrulmak bu olsa gerek. Sonra da durup şiir, söz sanatının en billurlaşmış hâli olarak değerlendirilince zirvelerden inip aşağılarda çile doldurmanın ham meyveyi tatlandırma çabasına dönüştü.
Kendim için hiç umutlanmadım. Umut başkalarının sattığı bir şeymiş gibi geldi her zaman. Pazarlanması kolay olan ve sadece kenarları süslenmiş sözcüklerden oluşan. Sular kendi halinde akıyor ama gölleri, denizleri hatta okyanusları dolduruyorlar.
Söylemek için biriktirmek gerekiyor. Söylemek kendi aklımızla yarattıklarımız şeyler değil. Biriktirdiklerimizin üzerine kendi aklımızla eklediklerimiz. Altında, temelinde birikimler yoksa söylemek kalburda su biriktirmek gibi. Ne yaparsak dolmuyor.
Tasarlamak da biriktirdiklerimizin gerçeğe dönüşmesi ve güzel bir duygu.
Yenilgiyi hiç yaşamamış insanların çok güçlü olduğunu sanmıyorum. İnsan ancak yenilerek güçlenebiliyor.