Tükendi
Gelince Haber VerYalçın Aydın Ayçiçek, bu kitabında, Evrensel Aşk Ahlakı`mızın kadim hikayelerinden biri olan Ferhat ile Şirin`i, bambaşka ama bence çok başka bir pencereden bakarak, gerçekten yenilikçi ve denebilirse devrimci bir yöntemle ele almış.
Yenilikçiliğinden kastımın ne olduğu apaçık ortada. Beni devrimciliği daha çok etkiledi. (Vurgulayayım: Siyasal devrimcilik değil bu, edebi-estetik devrimcilik). Karşıtlıklarla örgülenmiş diyalektik mantık, anlatının bütün organizmasını sarıp sarmalamış. Bu sarıp sarmalamalar, öylesine, dolgu malzemesi niyetine kotarılmamışlar; hikayenin taşıyıcı kolonlarını ve sütunlarını oluşturmuşlar ki, kurgulamanın mimarisine ve matematiğine imrenmemek olanaksız!
Öte yandan, anlatının dokusuna ustalıkla serpiştirilmiş şiirimsi deyişler de, konuyu olsun, tema`yı olsun, daha ilgi çekici, sürükleyici bir atmosfere taşımış.
- Bünyamin Durali
Mehmene Banu ve Şirin Sultan bu iki nakkaşa bakıyorlardı hayranlıkla. Bir ara başını biraz kaldırıverdi nakkaş Ferhat Usta. İşte tam o anda, ona bakmakta olan güzeller güzeli Şirin Sultan ile gözgöze geliverdi.
Ferhat gördü gündüzü, gece gözlü bakıştan.
Güzeldir insan yüzü, nice güzel nakıştan.
Ferhat ile Şirin’in herkesten gizlemeye çalıştıkları bu sevda, gün gibi meydandaydı, ortadaydı ve aleniydi artık. Kimsenin duymasını ve bilmesini istemedikleri bu aşk artık herkesin dilindeydi.
Topladıkça saçılır, eli bile söyletir.
Sen örttükçe açılır, aşk kumaşı böyledir.
Susuzluktan kırılan bu insanları suya kavuşturmak isteyen Ferhat, külüngünü dağa her vuruşunda artık ağzından iki inilti sesi çıkarır olmuştu. Biri Şirin aşkına, biri de su bekleyen Başkent halkı adına.
Bir külünk indi kalktı; herkes sandı Şirin’e.
Zoru çoğuldu, halktı; aşk ki kolay birine!