Tükendi
Gelince Haber VerBu sayımızda dosya konusu; *Anadolu Bilgeliği*. Başlık bu şekilde konulunca, ister istemez akla Batı felsefesi ve karşısına çıkarılan bir felsefe ikileminde düşünülmüş gibi geliyor. Oysa yapmaya çalıştığımız bu ikileme düşmeden, bu ikilemin verimsiz tartışmalarının dışında durmak. Felsefenin Antik Yunan üzerinden Batılı bir olgu olarak tanımlanması yakın zamanların işidir. Bir başka ifadeyle Batı felsefesinin kaynağına Antik Yunan’ın yerleştirilmesi icat edilmiş, uydurulmuştur. Asıl amacı yeni bir dünya görüşü geliştirmek ve yaymak olan ve de İngilizlerle Almanların birlikte kurduğu Göttingen Üniversitesi’nin icraatıdır; Dietrich Tiedemann, bu üniversiteden gelen bir filozoftur ve onun 1780 yılında yazdığı kitapla birlikte Batı felsefesinin kaynağına Antik Yunan yerleştirilir. Bu, en azından bilim ve felsefedeki Mısır ve Anadolu etkisinin unutturulması anlamına geliyor. Tabii ki bu, ırkçı bir tarih yorumudur, zira Batı kültürünün Mısır ve Anadolu köklerini inkâr ederek ari bir kültür tezi sunuyor. Hele Mısır’ın etkilerinin inkârı, Batı kültürünün siyah Afrika ile bağını koparıp atmak anlamına geliyor. Üzücü olan bizde de akademideki felsefenin bu anlayışı sorgulamadan kabul etmesidir. Sevindirici olan ise son yıllarda yapılan çalışmaların bu ırkçı tarih yargısını parçalamaya başlamasıdır.
Bizde akademik bir disiplin olarak başlayan felsefe Tiedemanncı yorumla iş görürken, bunun karşısına bir o kadar çorak Türk-İslam felsefesi tezi çıkarılmıştır. Bu düşünce de icat edilmiş, uydurulmuş bir yorumdur. Yanlış değerlendirmiyorsam İstanbul Üniversitesi hocalarından Nihat Keklik’in katkısı büyüktür… Her iki düşünce de çoraktır. Birincisi tarihsel ve toplumsal bağların kavranmadığı büyük düşünceleri papağan gibi tekrar edip aktaran bir çizgiden öteye geçemiyor. Ortaya koyduğu düşünceler de *betimleyici* ifadesi arkasına saklanan tekrarlamalardan ibaret oluyor. İkincisi Tiedemann’ın tuzağına düştüğünü bile fark etmiyor. İçe kapanan bir düşünce geliştiriyor. Tiedemanncı ırkçı felsefe tarihi yorumunun karşısına milliyetçi bir tarih yorumunu çıkarıyor. Bu, Ortaçağ Arap filozoflarına sarılıp kalmaya, türkülerden felsefe çıkarmaya uzanıyor. Senfoni orkestrasının karşısında, üç telli saz çaldığını kavramıyor…
Oysa bizden önceki bütün kültürü, bu arada felsefe mirasını bir anlamda fethedip, kendimize mal edip öyle düşünme, en verimli yol olarak görünüyor…