Tükendi
Gelince Haber VerEdebiyata şiirle başlamasına rağmen 1930’ların ortasında önce hikâye yazmaya yönelen, ardından romancılıkta karar kılan Kemal Tahir, gerek ardında bıraktığı devasa anlatı külliyatıyla, gerekse Türkiye’nin girift gerçekliğini dışarıdan değil içeriden, hazır kalıplarla değil kendi dinamikleri çerçevesinde yorumlama yönündeki sıra dışı edebî gayretiyle, son asır Türk edebiyatının en özgün ve bir o kadar oyunbozan yazarları arasında yer almaktadır. Bu noktada Kemal Tahir’in, başta arkadaşları olmak üzere yakın çevresine yazmış olduğu mektuplar, bu edebî gay-reti kavrayabilmek adına okunması ve incelenmesi gereken kaynaklardır.
Kemal Tahir’in, gençlik aşkı ve ilk eşi Fatma İrfan’a yazdığı mektuplar ise tereddüt, endişe ve yalpalamalarla geçen günlerin, çuvallayan edebî girişimlerin ve tezgâhta kalan çok sayıda projenin ardından kendi edebiyat görüşünü elde eden, kahramanlarını gerçeklikleri içinde sunmak için izleyeceği yolu, hitap edeceği okur kitlesini ve onlarla kuracağı ilişkinin niteliğini belirle-miş, şairlik iddiasıyla yola çıktığı günlerde edindiği dile tasarruf becerisini roman tekniğine uyarlamayı başarmış bir yazarın doğumunu belgelemektedir. Bunun yanında, Kemal Tahir’in Nâzım Hikmet’le geçirdiği mahpushane günleri, eşine olan sevgisi ve hangi şartlar altında olursa olsun yitirmediği umutlu ve kararlı duruşu da bütün çıplaklığıyla bu mektupların satırları arasında okunabilmektedir.
Fatma İrfan’a Mektuplar, yalnızca biri İstanbul’da ve mahpus, diğeri Anadolu’da ve özgür iki sevgilinin, Kemal Tahir’in ve Fatma İrfan’ın hikâyesini değil, onların gözünden modern Türk edebiyatının kuruluş evresini ve Cumhuriyet devrinin ilk yıllarının atmosferini de canlı bir şekilde sunması itibarıyla kültür tarihine meraklı okurun önünde eşsiz bir fırsat penceresi açmaktadır.
Canım sevgilim,
Vallahi ihmal değil bu, hastalık. Bu benim yazamamak hastalığım. Sana kısa mektup gönder-meye gönlüm razı olmuyor. Uzununu da bir türlü fırsat bulup hazırlayamıyorum. Bazen boş kaldığım akşamlar, tenha bir kahveye gidiyorum. Birçok sayfalar dolduruyorum. Temize çekmek için hazırlıyorum, fakat ertesi gün bir de bakıyorum ki, hislerim, hatta düşüncelerim dün akşam-kilere hiç benzemiyor.