Tükendi
Gelince Haber VerBildikçe, şahit oldukça, yaşadıkça daha da büyüyor dudaklarındaki gülümseme. Görmediğin orada olduğunu bile bilmediğin bir eşik var. Atlayıvermişsin haberin yok.
Acı da bir yere kadar, keder de…
Yapmaz dediğin yapmış, kıvırma payın kalmamış, kendi kendini kandır yine diyeceğim, imkânı yok. Göz görmüş, gönül ne yapsın?
Dünyanın en yalnız insanı senmişsin gibi hissetme hakkın var. Kullanacaksın tabi.
Küseceksin, sadece ona değil, herkese.
Alıp başımı gideyim buralardan diyeceksin, dilini bilmediğin sıcak iklimlerde, tadını bilmediğin içkiler içeceksin gün batımlarında. Sizin oralarda olmayan yaprağı bol bir ağaca dökeceksin içini, dalgaların sesini dinlerken uyuya kalacaksın.
Gözlerini açtığında hala gece olacak.
Yıldızlı karanlık örtmüş üzerini, yorgan olmuş, saklamış.
Ağlayacaksın yine!
Aman ben de ne sulu göz oldum diye gülmeye başlayacaksın. Koluna sileceksin burnunu, ayak parmaklarına takılmışken gözlerin, geçmiş güzel bir gün gelecek aklına.
Tekrar ağla bence de!
O ferahlama anına, geçmişten şimdiki zaman dönüşe ve değmezmiş diye başlayan tüm cümlelere ‘eşik’ diyelim mi?