Tükendi
Gelince Haber Verİslam toplumu ve öğretisinin kurucu öğelerinden birisi, ‘maruf’ ve ‘münker’ kavramlarıyla ifade edilen temel ahlaki ilkedir: “Maruf’u emretme” ve “münker’i nehyetme” ilkesi.
Bu çalışma, bu evrensel ahlâkî ilkenin özünü oluşturan ‘maruf’ ve ‘münker’ terimlerinin zengin anlam dünyasını, hem klasik tefsir kaynakları ve hadis rivayetlerine başvurarak hem de nüzûl döneminin ve sonrasının toplumsal, kültürel ve siyasal bağlamını dikkate alarak ortaya koymakta ve incelemektedir.
‘Maruf’ ve ‘münker’in bugün bizim için ne anlam ifade edebileceği sorusuna ise yazarın şu sözleri ışık tutacaktır:
“Emir ve nehiy söz konusu olduğunda, emredilecek ve nehyedilecek şeylerin iyilik ve kötülük gibi soyut bir alana işaret ederek uygulanması bir belirsizlik oluşturur. Hukuk ve siyasetin alanına giren konular bir müeyyideye konu olacak iseler mutlaka somut hâle gelmiş, bir form kazanmış olmalıdır. Aksi hâlde herkes kendi zihninde olan iyiliklerin âmiri olacağından hak ve adaletten bahsetmek imkânsız hâle gelecektir. Kur’an’da emretmenin konusu olan ma‘ruf; örf olarak, yani toplumda kabul görmüş yazılı ve yazısız kurallar, yasalar ve toplumun oydaşımı ile oluşturulmuş gelenekler ve adetler, insanlığın ortak tecrübesiyle doğru olanda buluşarak elde ettiği ortak değerler olarak anlaşılmalıdır. Bu değerler hukuk ve siyasetin konusu olduğunda mutlaka somutlaşmalı, sınırları ve uygulayıcıları belirlenmeli ve toplumun dahil olduğu bir sözleşme olarak şekillenmelidir. Aksi hâlde bir ideler dünyasını işaretle emretmek ve yasaklamak görevi ile sorumlu tutulmuş oluruz ama neyi emredip neyi yasaklayacağımızı bilemeyiz.”