Tükendi
Gelince Haber VerSADIK: Dayı çok keyifli bir kahvaltı yaptınız her halde, neler yediniz?
KÖYLÜ: Evlat, onlar keyifle yedi de, masayı o kadar dolu görünce benim boğazımdan geçmedi. Avukatın karısı ye dedikçe, lokmalar benim boğazıma tıkandı. Ne kadar uğraştımsa da geçmedi boğazımdan. Hiçbir şey yiyemedim. Çay içtim sadece.
(Dizindeki şapkayı alır başına geçirir, tekrar dizine koyup elini üstüne bastırır.)
SADIK: Öyle dersin de dayı, masada ne olduğunu bir türlü söylemezsin.
KÖYLÜ: Neler yok ki evlat. Tereyağı, zeytin, zeytinyağı, süt, yumurta, bal, peynir, pekmez, yufka ekmek bile vardı, kendinin söylediğine göre, benim getirdiğim zeytinyağında kızarttığı patatesle kabak, tereyağında yapılmış yumurta da vardı. Kahvaltıda çilek yenir mi? Çilek, domates, salatalık ne bileyim işte daha sayamadığım bir sürü yiyecek vardı.
SADIK: Afiyet olsun dayı. Bu saydıkların sizin evde yok mu?
(Köylü, dizindeki şapkayla oynayarak gözleri yaşarır gibi olur ortalığı bir sessizlik kaplar. Biraz vakit geçince)
KÖYLÜ: Evlat, o kadar nevaleyi bir araya getirip de öyle bir sofrayı nasıl kuralım. Öyle kahvaltı deyip geçme.
SADIK: Dayı, öyle dersinde az önce içeri girerken omuzundaki sırt heybende olanları saymıştın, şimdi sofrada var dediklerinin hepsi senin getirdiklerin. Senin getirdiğini sana kahvaltı diye sunmuşlar o da çok hoşuna gitmiş. Yani gözünü boyamışlar. Eve varınca sen de kendine öyle bir sofra hazırlat.