Her devlet, bekası ve güvenliği için bazı bilgilerini ve faaliyetlerini gizli tutmakta ve bunları devlet sırrı olarak koruma altına almaktadır. Milli güvenliği ve milli menfaatleri etkileyecek olan devlet sırlarını koruma yollarından birisi de bunların temin edilmesi, açıklanması veya zarar görmesi fiillerini ceza kanununda suç olarak düzenlemektir. Bu suçlardan en ağır cezaları bünyesinde barındıran ise casusluk eylemleridir. Casusluk, insanlık tarihi kadar eski olmasına rağmen belki de konunun ruhunda bulunan gizeminden dolayı bir yandan ilgi çekici olmuş bir yandan da bu çekiciliğini korumasını yine gizeminde bulmuştur. Casusluğun önemi, tarihin başlarından beri kabul edilmekle birlikte günümüzde ayrı bir boyut kazanmıştır. Uluslararası ortamda açıkça hasım olmak istemeyen devletler, casusluk faaliyetlerini taşeron casuslar aracılığıyla yürütmektedirler. Şirketler, sivil toplum örgütleri, dini cemaat görünümlü organizasyonlar ya da yerel işbirlikçiler bu taşeronluğu icra etmede kullanılan araçlardır. Böylelikle casusluk faaliyetlerinin deşifre olma riski azaltılmakta ya da geri plandaki ülke gizlenmektedir. Son yıllarda gerek uluslararası ortamda gerekse Türkiye'de taşeron casusluğa örnek teşkil edecek gelişmeler yaşanmıştır. Aslında geçmişe bakıldığında tarihin tekerrürden ibaret olduğu görülecektir. Devlet Sırlarına Karşı Suçlar ve Casusluk isimli kitapla; en ağır ceza yaptırımları ile korunan devlet sırlarına ve casusluğa ilişkin kavramlar açıklanmış, casusluğun tarihçesi, Anadolu topraklarında icra edilen casusluk faaliyetleri, Türk casusluk teşkilatları ve Türk ceza hukukunda casusluk suçuna ilişkin yapılan düzenlemeler incelenmiş, Türk Ceza Kanunu'ndaki devlet sırlarına karşı suçlar ve casusluk suçları içtihatlarla birlikte analiz edilmiş, uygulamada ortaya çıkan sorunlara değinilerek, konuyla ilgili düzenlemelerdeki eksiklik ve hatalar ile bunların düzeltilmesine yönelik çözüm önerileri sunulmuştur.