Tükendi
Gelince Haber Ver“Ne vakit bir pazar akşamı kapımı çalsa, güneş düşmeye başlasa asıldığı gökyüzünden, mahzun bir çocuk olur sığınırdım bir köşeye. Evde tuhaf bir sessizlik olurdu. Pazar banyolarının beyaz sabun kokuları sinmiş odalarından tek bir ses bile duyulmazdı. Televizyonun sesi kısılır, kahkahalar son bulur, hareketler yavaşlardı. Ev ahalisi kendi derdine düşerdi. Kimse kimse ile konuşmaz, dışarıdakiler koşa koşa eve gelirdi. Bir ölüm sessizliği kaplardı şehri. Solgun ışıklarında, camların buğusu ardından izlerdik boş sokakları. Tek tük geçen arabaların içerisinde eve geç kalmış telaşların simalarını tanımaya çalışırdık. Ne yana dönsen gri ve puslu bir akşam kâbus gibi düşerdi evlerin üzerine.”
90’ların Ankarası, kenar mahallelerde kabuğunu kırmaya çalışan çocuklar, kendi hâlinde mahalle insanları, gençlik sancıları, hayata sımsıkı tutunanlar ve yarım kalmış hayatların öyküleri… Kenan Doğan, başkentin ayaza kesen havasında, yaşamın tüm gerçekliğine inat, Dar Vakitler’i güneşli bir bahar sabahının sevinci gibi aktarıyor okura.
“Kenan Doğan’ın öykülerinde hemşerilik hissinin de ötesinde bir yakınlık, bir aşinalık bulduğumu itiraf etmeliyim. Ankara’nın kuru ve keskin ayazının, kendine has bitirimliğinin ve ama ille de hüznünün, bu aşinalık hissinin ortaya çıkmasında etkisinin büyük olduğu elbette inkâr edilemez. Öte yandan, bunun dışında da bir dil, bir ifade ve hikâyeleme yakınlığının beni bu öykülerin içinde bunca kolay dâhil ettiğini söyleyebilirim. Bizi akraba kılan şeyin yalnızca memleketler değil, duygular ve hayat karşısındaki acemilik olduğu gerçeği peşimizi bırakmıyor.
Dar Vakitler, yalnızca duygulu, güçlü, alıp götüren bir ‘ilk öykü kitabı’ değil, öyküye uzanan ve durmadan yürüdüğümüz o yola döşenmiş sağlam bir başlangıç taşı.”
— Mahir Ünsal Eriş